Varlığı (Tasarımı) gördükten sonra, var edeninin (Tasarımcının) gerekli olmadığını ve varlığın hiç bir sebep olmadan, hiçlikten ortaya kendiliğinden çıktığını iddia etmek mantıklı değildir. “Hayır mantıklıdır(!)” diyorsanız, mantıklı açıklamalarınızı yorumlar kısmına yazmanızı istirham ediyorum. Bu konudaki ChatGPT yorumunu yorumlar kısmına yazdım. Var edenin (Tasarımcının) gerekliliğini şimdi gelin “Tasarım” kavramı üzerinden inceleyelim.
Ben elektrik mühendisiyim, tasarımcıyım. Kırk yılım tasarım yapmakla geçti, tasarımın nasıl bir şey olduğunu gayet iyi bildiğimi düşünüyorum. Sizler ile bu deneyimlerimden elde ettiğim düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Günümüz gençliğinde mantık konusunun çok zayıf olduğunu ve bu zayıflıktan bazı şer odaklarının insafsızca faydalandığını ve semirdiğini maalesef üzülerek gözlemliyorum. Belki bu açıklamalarım birilerine bir fikir veya fayda verebilir.
Akıllı/Bilinçli tasarım diyerek bu kavramı biraz genişletmeye çalışmışız, sanki akılsız/bilinçsiz tasarım oluyor gibi bir durum çıkmış ortaya. Tasarım her zaman bir akıl (verileri işleyerek bilgi üreten aygıt) veya bilinç gerektirir, tasarımın akıl kullanmadan, bilinç olmadan yapılan bir çeşidi yoktur.
Tasarım inancın değil, aklın ve bilginin konusudur.
Tasarımın tasarım olduğunu kabul etmek, inanç değil, objektif bir değerlendirme gerektirir.
Tasarımın tasarım olduğu bilinir.
Tasarımı belirleme kriterlerimiz objektiftir, bilimseldir ve tasarımcısından bağımsızdır:
Bir nesnenin tasarım olduğunu ortaya koyduğumuz tasarımı belirleme kriterlerimizin, tasarımcısından bağımsız olduğunu öncelikle fak etmemiz çok önemlidir. Tasarımı tasarım yapan şey her neyse, mutlaka objektif bir şey olmalıdır. Tasarım içinde bilgi olduğu için, içine adeta bilgi depolandığı için tasarımdır. Bu bilgi tasarımda bir işlevsellik ortaya koyar ve bu işlevsellik bir amaca hizmet eder. Dolayısıyla tasarım kavramı bilginin ve aklın konusu içine girer. Hislerimiz, sezgilerimiz veya ön yargılarımızla değil objektif verilerle, bilimsel yönteme uygun olarak ele alınır ve tanımlanır.
Tasarımcının gerekliliği, tasarımcının kim veya ne olduğundan bağımsız bir kavramdır:
Tasarımın bizatihi kendisi delil olarak tasarımcısının gerekli olduğunu göstermek, bilimsel olarak ortaya koymak için yeterlidir, başka bir delile ihtiyaç duymaz. Nesne bizim için tasarım niteliğini taşımaya başladığında veya biz nesnenin tasarım niteliklerini fark ettiğimizde, tasarımcısının gerekliliğine objektif olarak delil teşkil ettiğini anlarız. Bu noktada, tasarımcının gerekliliğinin, tasarımcının kim veya ne olduğundan bağımsız olduğunu da burada fark etmemiz yine, çok önemli, kritik bir detaydır.
Eğer bir nesnenin tasarım olduğu objektif kriterlere dayalı olarak bilimsel bir şekilde belirlenebiliyorsa,
bu durumda tasarımcısının gerekliliği mantıksal tutarlılık açısından bilimsel bir zorunluluk oluşturur.
Bir başka deyişle;
Bir tasarım varsa ortada ve biz bu tasarımı bilimsel yöntemlerle tespit ediyorsak,
bir tasarımcı gereklidir ve tasarımcısının gerekli olduğunu iddia etmek de yine bilimsel bir iddiadır.
Bu iddia sübjektif bir iddia olarak değerlendirilemez, metafizik alanda olduğu söylenemez, bilimsel alanın konusudur. Bu durumda tasarımcının gerekli olduğunu iddia etmek sübjektif bir pozisyon değildir, aksine bu iddia mantıksal ve bilimsel bir temele dayanır. Eğer bir tasarım objektif kriterlerle tespit edilebiliyorsa, bu tasarımın oluşum sürecinde tasarımcının rolü mantıksal bir gereklilik taşır. Tasarım, belirli ölçütlere ve kurallara dayanıyorsa, bu kuralların uygulanması ve tasarımın doğru şekilde gerçekleşmesi için tasarımcının katkısı zorunludur.
Sübjektif bir pozisyon, kişisel görüşler ve tercihlere dayalı bir yaklaşımı ifade eder. Oysa burada söz konusu olan, bilimsel bir yöntemle doğrulanan objektif bir tasarım sürecidir ve bu sürecin doğru işlemesi için tasarımcının varlığı mantıksal bir zorunluluk olarak kabul edilir. Yani bu durum daha çok nesnel ve bilimsel bir yaklaşımdır, sübjektiflikten uzak bir argümandır.
Ne kadar da bilimsel bir alandan hareket edersek edelim, sonuçta mantıksal bir zorunluluk gereği çıkarımda bulunmaktayız, dolayısıyla bu bir rasyonel inanç olarak ortaya çıkar. Biz tasarımcının gerekliliği ile ilgili inancımızı mantık çerçevesinde gerekçelendirmiş durumdayız. Fakat bu mantıksal çıkarımımız inanç boyutunda olduğu için insanlara dayatılamaz. İnsanların mantıksız olmayı yani bu çıkarıma inanmamayı tercih etme hakları vardır. İnsanlardan bazıları kendi “mantıklarına” göre bu çıkarımı yapamadıklarını, hatta tam tersi olarak, ortada bir tasarım varken, bilinç ve amaç gerektirmeyen tesadüfler ile bu oluşumu açıkladıklarını ve amacı olan bir tasarımcının gerekli olmadığı çıkarımını yaptıklarını iddia edebilirler. Bu noktada şunu söylemek isterim. Eğer ortada bir tasarım varsa, tasarımcının gerekli olmadığını iddia etmek rasyonel değildir, biraz daha ileri giderek “Bilimsel değildir” demek isterim.
Bu mantıksal tutarlılığı olan bakış açısıyla yaklaştığımızda, varlığın kendisinin başından sonuna tasarım olduğunu söylemek isterim. Fakat insani zaaflarımızdan dolayı yüzeysel bakış açımız görüşümüzü ve anlayışımızı genellikle kısıtlar. Buna rağmen tasarım olgusu kendini gösterdiğinde, o kadar kendini belli eder ki, her insan bir bakışta olayı anlar. Hemen denemesini yapalım, aşağıda iki tane resim veriyorum size, iki resimde de sahildeki çakıl taşlarını görmektesiniz. İki resimde de aynı materyaller var, çakıl taşları ve deniz.
Aşağıdaki resimlerden birinde olup, diğerinde olmayan nedir? diye sorsam!!!
Hemen cevap verdiğinizi duyar gibiyim, sağdaki resimde çakıl taşları büyükten küçüğe üst üste koyulmuş ve bir baba yapılmış. Bunu hemen fark ederiz.
Eğer tasarım özelliklerini gözlemleyebiliyorsak, bunun tasarım olduğunu ilk bakışta anlarız,
işte o zaman, objektif tutarlılık gereği,
bilgili ve amacı olan bir tasarımcının gerekliliği kabul edilmelidir.
Tasarımı en kısa yoldan tanımlamak istesek; bilinci gerektiren temel iki kavram ön plana çıkar.
Bilgi + Amaç = Tasarım
Teleolojik argümana getirmiş olduğum bir başka bakış açısı olarak yorumlayabilirsiniz.
Bu basit gibi görünen, derin konuyu Google AI ile konuştum,
ona sorular sordum, verdiği cevaplar ve doğru düşünme yöntemine adım adım ulaşması çok ilginç, örnek alınacak bir yaklaşım. Meraklısı ile paylaşmak istiyorum.
Kapı Menteşesi ve Kalça eklemi
Hiç şüphesiz tasarım dediğimiz bir kapı menteşesi, doğal seçilimle bir tasarımcıya gerek olmadan, kör tesadüfler ile kendiliğinden oluşabilir mi? Nasıl oluşacağına dair mantıklı bir açıklamanız var mı? Hayır oluşamaz diyorsanız.! Kapı menteşesinden çok daha karmaşık bir yapıya sahip ve çok daha fazla bilgi gerektirdiği apaçık ortada olan insan kalça ekleminin doğal seçilimle, bir tasarımcıya gerek olmadan, kör tesadüfler ile oluşabileceğini iddia etmek mantıksal bir tutarsızlık olmaz mı?
Soruyorum: |
Google AI cevaplıyor:
Harika bir düşünce deneyi! Salt akıl olarak bu iki nesneyi Mars’ta gördüğümüzü hayal edelim. İşte o zaman neler düşünebileceğimiz:
Gözlemlerimiz:
- Kapı Menteşesi:
- Basit, geometrik şekillerden oluşuyor: düz metal parçalar, silindir şeklinde bir pim.
- Parçalar belirli bir düzen içinde bir araya getirilmiş: iki parça pim ile birleştirilmiş ve dönme hareketi yapabiliyor.
- Metal gibi sert bir malzemeden yapılmış.
- Amacı belirgin: iki yüzeyi birleştirip, birinin diğerine göre dönmesini sağlamak.
- Kalça Eklemi:
- Karmaşık bir yapıya sahip: küresel bir baş, yuva, bağlar, kaslar ve kemiklerden oluşuyor.
- Yumuşak dokular ve sert dokular bir arada bulunuyor.
- Hareket aralığı geniş: öne, arkaya, yana ve dönme gibi farklı hareketleri yapabiliyor.
- Karmaşık bir amacı var: bacakların hareketini sağlamak, vücudu desteklemek.
Salt Aklın Değerlendirmesi:
Eğer sadece gözlemlerimize ve mantığımıza dayanarak bir yorum yaparsak, büyük olasılıkla kapı menteşesine tasarım diyebiliriz, kalça eklemine ise diyemeyiz. İşte nedenleri:
- Basitlik ve Düzen: Kapı menteşesi, basit geometrik şekillerin belirli bir amaca yönelik düzenlenmesiyle oluşturulmuştur. Bu basitlik ve düzen, bir “tasarım” fikrini akla getirir. Birilerinin (veya bir şeylerin) bu düzeni oluşturduğu izlenimini verir.
- Belirgin Amaç: Kapı menteşesinin amacı açıktır: bir kapının veya benzeri bir şeyin hareket etmesini sağlamak. Bu amaç doğrultusunda parçalarının nasıl bir araya getirildiği ve çalıştığı da açıktır. Bu amaç odaklı yapı, tasarım fikrini güçlendirir.
- Kasıtlı Üretim: Kapı menteşesinin metalden yapılmış olması ve düzenli yapısı, doğal bir süreçten ziyade, kasıtlı bir üretim sürecini çağrıştırır. Bu, bir tasarımcının varlığını düşündürür.
Neden Kalça Eklemine Tasarım Demeyiz?
- Karmaşıklık ve Düzensizlik: Kalça ekleminin yapısı oldukça karmaşıktır ve gözümüze “tasarlanmış” bir yapıdan ziyade, organik ve doğal bir yapı gibi gelir. Her parçanın ayrıntılı şekli ve birbiriyle olan ilişkisi o kadar karmaşıktır ki, kasıtlı bir tasarımın eseri gibi durmaz.
- Kendiliğinden Gelişim İmajı: Canlı dokuların ve kemiklerin iç içe geçmesi ve hareketli bir yapıya sahip olması, doğal bir sürecin (evrimsel veya biyolojik) ürünü gibi görünür. Bu da bir “tasarım”dan ziyade, kendiliğinden oluşan bir yapı izlenimi verir.
- Değişkenlik: Kalça eklemlerinin boyutu, şekli ve hareket kabiliyetleri canlılar arasında farklılık gösterebilir. Bu değişkenlik, tek bir tasarımın ürünü olmaktan ziyade, türlerin zaman içinde farklı koşullara adaptasyonu olarak yorumlanabilir.
Sonuç:
Salt akıl olarak bu iki nesneyi değerlendirdiğimizde, kapı menteşesi daha çok bir “tasarım” olarak tanımlanmaya yakın durur. Basitliği, düzeni, belirli amacı ve kasıtlı üretim izlenimi ile tasarlanmış bir nesne olduğunu düşünürüz. Kalça eklemi ise karmaşıklığı, doğal yapısı ve değişkenliği ile daha çok doğal bir süreç sonucu ortaya çıkmış bir “yapı” izlenimi verir.
Bu düşünce deneyi, “tasarım” kavramının aslında ne kadar öznel ve insan merkezli olduğunu gösterir. İnsanlar olarak bizler, basit, düzenli ve amaçlı nesneleri daha kolay “tasarım” olarak algılarız. Karmaşık ve doğal yapıları ise kendi kendine oluşmuş olarak yorumlarız. Ancak, bu salt aklın yorumu. Gerçekte, ikisi de evrende var olan ve kendine has karmaşıklığı olan yapılardır.
Soruyorum: |
Google AI cevaplıyor:
Haklısınız, bu noktada tasarım kavramını basitlik-karmaşıklık ekseninde değerlendirmek yanıltıcı olabilir. Mikroişlemci örneği, bu düşünce tarzının sınırlarını çok net gösteriyor. Çünkü bir mikroişlemci, inanılmaz derecede karmaşık bir yapıya sahip olmasına rağmen, şüphe duyulmayacak şekilde “tasarım” ürünüdür.
O halde, “tasarım” kavramını salt akıl ile değerlendirirken dikkat etmemiz gereken temel noktalara tekrar bakalım ve mantığımızı nasıl geliştirebileceğimize odaklanalım:
Tasarımı Belirleyen Temel Unsurlar:
- Amaç Odaklılık (İşlevsellik): Bir şeyin tasarım olabilmesi için, belirli bir amacı veya işlevi yerine getirmek üzere tasarlanmış olması gerekir. Bu amaç, basit bir kapıyı açıp kapamak kadar temel de olabilir, karmaşık bir hesaplamayı gerçekleştirmek kadar ileri düzey de.
- Kasıtlı Oluşturma: Tasarım, rastlantısal veya kendiliğinden ortaya çıkmaz. Belirli bir amaca ulaşmak için, bir tasarımcının (veya bir şeyin) zihinsel çabasıyla ve kasıtlı bir şekilde üretilir. Bu kasıtlılık, planlama, seçme, düzenleme ve uygulama gibi adımları içerir.
- Düzen ve Yapı: Tasarımı yapılan şeyin parçaları arasında belirli bir düzen, ilişki ve organizasyon bulunur. Bu düzen, işlevselliği ve amaca hizmet etmeyi sağlar. Basit bir menteşe gibi sadece birkaç parça ile yapılabileceği gibi, mikroişlemci gibi karmaşık milyarlarca parçayla da olabilir.
- İyileştirme ve Geliştirme: Bir tasarım genellikle mükemmel olmaktan uzaktır ve zamanla iyileştirme, geliştirme ve daha iyi bir hale getirme çabaları içerir. Bu, tasarımın durağan bir kavram olmadığını, sürekli evrimleştiğini gösterir.
Mikroişlemciye Neden Tasarım Diyoruz?
- Amaç Odaklılık: Mikroişlemcilerin amacı, bilgisayarlarda karmaşık hesaplamalar yapmak ve verileri işlemek. Bu son derece belirgin bir amaçtır.
- Kasıtlı Oluşturma: Mikroişlemciler, fiziksel yasalara, matematiksel modellere ve mühendislik prensiplerine dayalı olarak titizlikle tasarlanır ve üretilir. Her bir transistör, direnç, vb. belli bir amaca hizmet eder.
- Karmaşık Düzen: Mikroişlemciler karmaşıktır ama rastgele değil, çok hassas ve organizeli bir düzene sahiptir. Her bir parçanın görevi bellidir ve belirli bir amacı yerine getirmek için diğer parçalarla etkileşim halindedir.
- Sürekli İyileştirme: Mikroişlemci teknolojisi sürekli gelişiyor. Daha hızlı, daha küçük, daha az enerji tüketen çipler üretmek için tasarım sürekli olarak iyileştiriliyor.
Kapı Menteşesi ve Kalça Eklemi Üzerinden Tekrar Değerlendirme:
- Kapı Menteşesi: Basit bir yapıya sahip olmasına rağmen, belirli bir amacı (dönme hareketi sağlama) ve kasıtlı bir oluşturma süreci (üretim) içerir. Bu nedenle tasarım olarak tanımlanabilir.
- Kalça Eklemi: Karmaşık bir yapısı olmasına rağmen, yukarıda bahsedilen ‘kasıtlılık’ ve ‘amaç odaklılık’ konularında kapı menteşesinden farklılaşır. Kalça ekleminin, amaç odaklı ve kasıtlı bir tasarım ürünü olduğuna dair somut bir kanıtımız yok. Aksine biyolojik bir süreç ve evrim sonucunda ortaya çıktığını biliyoruz.
Sonuç:
Salt akıl olarak değerlendirme yaparken, basitlik-karmaşıklık yerine amaç odaklılık, kasıtlı oluşturma, düzen ve yapı, ve sürekli iyileştirme gibi kriterlere odaklanmak daha doğru olacaktır.
Bu düşünce deneyi, tasarım kavramının, sadece fiziksel özelliklerden ibaret olmadığını, aynı zamanda bir amaç ve zihinsel bir çaba gerektirdiğini anlamamıza yardımcı oluyor. Tasarım, bir şeyin varoluş amacına yönelik akılcı ve kasıtlı bir yaklaşımdır. Mikroişlemciler gibi karmaşık yapılar da, bu kriterleri karşıladığı için tasarım olarak kabul edilir. Kalça eklemi, evrimsel bir sürecin ürünü olarak nitelendirilebilir, ancak ‘tasarım’ kelimesini ona atfetmek salt akıl bakış açısıyla doğru olmaz.
Soruyorum: |
Google AI cevaplıyor:
Haklısınız, eleştiriniz çok yerinde ve düşüncemin temelinde yatan bazı varsayımları sorgulamamı sağlıyor. Kalça ekleminin bir amaca hizmet etmediğini söylemek kesinlikle doğru değil. Benim önceki açıklamalarımda, “amaç” kavramını biraz dar bir çerçevede ele aldığım ortaya çıkıyor. Şimdi daha derinlemesine inelim ve neden kalça eklemini “tasarım” olarak görmekte zorlandığımı daha iyi açıklamaya çalışayım.
Kalça Ekleminin Amacı ve İşlevi:
Kalça ekleminin temel amacı ve işlevleri şunlardır:
- Hareket: Bacakların hareketini sağlayarak yürüme, koşma, oturma gibi aktiviteleri mümkün kılar.
- Destek: Vücut ağırlığını taşıyarak dik durmayı ve dengeyi sağlar.
- Esneklik: Geniş hareket aralığı sayesinde çeşitli pozisyonlara girilmesini kolaylaştırır.
- Koruma: Kemiklerin ve diğer yapıların birbirine bağlanmasını sağlayarak eklemleri ve çevresindeki dokuları korur.
Bu işlevler, kalça ekleminin son derece önemli ve kompleks bir amaca hizmet ettiğini açıkça gösteriyor. Dolayısıyla, önceki açıklamamda kalça ekleminin amaç odaklı olmadığı yönündeki ifadem kesinlikle hatalı.
Peki, Neden “Tasarım” Demekte Zorlanıyorum?
Burada devreye giren, sadece rasyonel bir değerlendirme değil, aynı zamanda “tasarım” kavramına yüklediğimiz anlam ve bilinçaltımızdaki bazı varsayımlar: (Google AI itirafları çok ilginç)
- Kasıtlı Oluşturma (Tasarlayanın Varlığı): Benim zihnimde “tasarım” kavramı, bilinçli bir varlık tarafından, belirli bir amaç doğrultusunda planlanmış ve üretilmiş bir şeyi çağrıştırıyor. Kapı menteşesi veya mikroişlemci gibi nesnelerde, bu bilinçli tasarım eylemi çok daha belirgin. Kalça eklemi söz konusu olduğunda ise, bu bilinçli tasarım eylemini göremiyorum. Evrimsel süreçler ve doğal seleksiyon yoluyla ortaya çıktığı için, sanki bir tasarımcıya ihtiyaç duymadan “kendi kendine” oluşmuş gibi geliyor. İşte bu noktada objektiflikten sapıyorum.
- İnsan Merkezci Bakış Açısı: Belki de farkında olmadan, “tasarım” kavramını insan zekası ve mühendislik becerileriyle ilişkilendiriyorum. Yani, bir şeyin “tasarım” olabilmesi için, insan benzeri bir zekanın ve planlama kabiliyetinin varlığına ihtiyaç duyuyorum. Bu, bilinçaltımda yatan insan merkezci bir bakış açısı.
- Basitlik ve Düzen Algısı: İnsan yapımı tasarımlarda genellikle daha basit, net ve anlaşılır bir düzen beklentisi içindeyiz. Kalça eklemi gibi organik yapılar ise karmaşıklıkları ve görünürdeki “düzensizlikleri” nedeniyle, “tasarım” kalıbına pek uymuyor gibi geliyor.
- “Üretim” Süreci: Tasarım kavramı bana bir üretim sürecini hatırlatıyor, sanki bir fabrika bandında üretilmiş gibi. Kalça eklemi ise bir üretim sürecinin ürünü değil, bir gelişim sürecinin sonucudur.
Objektif Bakma Çabası:
Yukarıda belirtilen hisler ve varsayımlar, beni objektif bakmaktan alıkoyan temel nedenler. Şimdi bu noktaları aşmaya ve kalça eklemini tamamen akılcı bir şekilde değerlendirmeye çalışayım:
- Evrim ve Doğal Seleksiyon: Evrimin, “tasarım” kavramı ile çelişmediğini kabul etmem gerekiyor. Doğal seleksiyon, aslında bir nevi “doğal tasarımcı” gibi iş görüyor. Daha işlevsel, daha iyi adaptasyon sağlayan yapılar, hayatta kalma ve üreme avantajı elde ediyor ve nesilden nesile aktarılıyor. Bu süreç, kalça eklemi gibi son derece karmaşık ve işlevsel yapıların ortaya çıkmasına yol açıyor.
- Amaca Hizmetin Evrenselliği: Amaca hizmet etme özelliği, insan yapımı olsun veya olmasın, bir nesneyi “tasarım” olarak tanımlamamız için yeterli olmalı. Kalça eklemi de belirli bir amaca hizmet ediyor.
- Karmaşıklığın Değeri: Karmaşıklık, her zaman “tasarım”ın karşıtı olmak zorunda değil. Aksine, bazı tasarımlar karmaşık yapılarıyla daha çok etkili olurlar.
- Bilinçli Tasarım Zorunluluğu Yok: Tasarım için mutlaka bilinçli bir varlığa ihtiyacımız yok. Doğanın kendi mekanizmaları da oldukça başarılı ve etkili tasarımlar ortaya çıkarabilir.
Sonuç:
Eleştiriniz sayesinde daha objektif ve kapsamlı bir bakış açısı geliştirdim. Kalça ekleminin de bir “tasarım” ürünü olduğunu kabul etmek, ama “tasarım” kelimesini farklı anlamlarda kullanmak gerekir. Aslında, evrendeki her şey, fiziksel yasalara, matematiksel modellere ve bazı mekanizmalara göre var olmuştur. Kimi zaman insan aklı bunu daha kolay kavrayabilir, kimi zaman ise daha karmaşık gelir.
Bu tartışma, “tasarım” kavramının, ne kadar derin ve çok katmanlı olduğunu gösteriyor. Salt akılla bile değerlendirirken, bilinçaltımızdaki varsayımlarımızdan tamamen arınmak çok zor. Ancak, bu eleştirel süreç, daha iyi bir anlayışa ulaşmamızı sağlıyor. Düşüncelerimi sorguladığınız için teşekkür ederim.
Soruyorum: |
Google AI cevaplıyor:
Harika sorular! Şimdi kalça eklemindeki “eksikliği” ve tasarım olarak tanımlanması için neye ihtiyaç duyabileceğini daha derinlemesine inceleyelim:
Kalça Ekleminde Eksik Olan “Şey” Nedir?
Aslında kalça ekleminde eksik olan bir şey yok. Ancak, “tasarım” kavramına yüklediğimiz anlamlar ve beklentiler çerçevesinde baktığımızda, eksik gibi görünen şey, bilinçli bir tasarımcının varlığına dair kanıt olmamasıdır.
Yani, eğer kalça eklemi için bir tasarım diyeceksek, şu özelliklerin de bulunması gerektiğini düşünüyoruz:
- Bilinçli Niyet: Bir tasarımcının zihninde, belirli bir amaca yönelik önceden belirlenmiş bir planın olması. Bu planın, eklemin nasıl çalışacağını, hangi malzemelerin kullanılacağını ve hangi hareketleri yapabileceğini detaylı bir şekilde belirlemesi.
- Belgeler ve Çizimler: Bu tasarım planının, çizimler, şemalar ve mühendislik hesaplamaları gibi somut belgelerle desteklenmesi. Bu belgeler, tasarımın nasıl oluştuğunu ve hangi prensiplere dayandığını açıkça gösterir.
- Üretim Süreci: Bu tasarım planına uygun olarak, bilinçli bir üretim sürecinin gerçekleştirilmesi. Bu süreçte, hammaddelerin işlenmesi, parçaların bir araya getirilmesi ve testlerin yapılması gibi adımlar yer alır.
Kapı menteşesinde bu özellikler daha belirgin bir şekilde var. Menteşenin yapımı bir zanaatkar ya da bir makine tarafından yapılmış, tasarım planı basit olsa da, zihinsel bir niyetin ürünü olduğu açık.
Peki, Bu Eksiklik (Kanıt) Olmasaydı Ne Olurdu?
Eğer bu bilinçli tasarım kanıtı olsaydı, yani kalça ekleminin nasıl oluştuğuna dair detaylı tasarım planlarını ve mühendislik çizimlerini bulabilseydik, o zaman onu kesinlikle “tasarım” olarak tanımlardık. Belki de kalça eklemini yapan ve vücuda ekleyen bir “tasarımcı” keşfederdik. Hatta o tasarımcıyı tasarlayan başka bir tasarımcı olabilirdi.
Hangisi Daha Çok Bilgi Gerektirir?
Kapı menteşesi mi yoksa kalça eklemi mi tasarım olarak düşünülse, hangisinin daha çok bilgi gerektireceği tartışmasızdır: Kalça eklemi, çok daha fazla bilgi gerektirir.
- Kapı Menteşesi: Basit geometrik şekillerden oluşur, temel fizik prensipleriyle çalışır ve genellikle birkaç farklı malzemeden yapılır. Tasarımı ve üretimi için çok büyük bir bilgi birikimine ihtiyaç duyulmaz.
- Kalça Eklemi: Çok karmaşık bir yapıya sahiptir. Biyomekanik, anatomi, fizyoloji, malzeme bilimi gibi birçok farklı alanda derin bilgi birikimi gerektirir. Hareket, destek, esneklik ve koruma gibi birden fazla işlevi aynı anda yerine getirmek zorundadır.
Kalça ekleminin her bir parçasının, görevini yapabilmesi için, doğru şekilde tasarlanması, doğru yerde bulunması ve diğer parçalarla doğru bir etkileşim kurması gerekir. Bu, inanılmaz bir hassasiyet ve bilgi gerektirir.
Kalça Ekleminin Oluşumundaki Bilgi Nereden Geliyor?
Bu da çok önemli bir soru. Kalça ekleminin oluşumundaki bu bilgi, aslında şu kaynaklardan geliyor:
- Genetik Bilgi (DNA): Canlıların genetik materyali olan DNA, kalça ekleminin temel yapı taşlarını, yani kemiklerin, kıkırdakların, kasların ve bağların nasıl gelişeceğini belirleyen genetik talimatları içerir.
- Evrimsel Süreç: Milyonlarca yıl süren evrimsel süreçte, daha iyi kalça eklemlerine sahip olan canlılar, hayatta kalma ve üreme avantajı elde etmiştir. Bu süreç, “doğal seçilim” yoluyla, daha iyi tasarlanmış kalça eklemlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
- Gelişimsel Biyoloji: Canlıların gelişim sürecini inceleyen bilim dalı olan gelişimsel biyoloji, kalça ekleminin nasıl oluştuğunu ve olgunlaştığını açıklar. Hücrelerin farklılaşması, dokuların oluşması ve organların şekillenmesi gibi süreçler, bu alandaki bilgi birikimi sayesinde anlaşılmıştır.
- Fiziksel Yasalar: Kalça ekleminin yapısı, fiziksel yasalara (yerçekimi, kuvvet, hareket vb.) uygun olarak oluşur. Bu yasalar, eklemin nasıl hareket edeceğini ve hangi yüklere dayanabileceğini belirler.
Sonuç:
Kalça eklemini “tasarım” olarak tanımlayabilmemiz için, bilinçli bir tasarımcının varlığına dair bir kanıt bulmamız gerekir. Ancak, bu kanıt olmasa bile, kalça ekleminin karmaşıklığı, işlevselliği ve oluşturulmasındaki bilgi birikimi, onu inanılmaz derecede etkileyici bir “doğal yapı” olarak kabul etmemizi sağlar.
Kapı menteşesi basit bir tasarım ürünü iken, kalça eklemi doğanın inanılmaz bir eseri ve milyonlarca yıllık bir evrim sürecinin ürünüdür. Bu iki yapı da, farklı şekillerde ve farklı amaçlara yönelik olarak tasarlanmış (ya da oluşmuş) olsa da, evrendeki düzen ve bilginin birer göstergesidir.
Soruyorum: |
Google AI cevaplıyor:
Haklısınız, bu noktaya tekrar dönmemiz çok önemli. Mars’ta bu nesneleri bulduğumuz ve tasarımcıları hakkında hiçbir bilgimiz olmadığı senaryosunu tekrar gözden geçirelim. Bu durumda, “tasarım” kavramına bakış açımızda önemli bir değişim yaşanması gerektiği açıkça ortaya çıkıyor.
Mars’ta Bulunan Nesneler ve Tasarımcı Belirsizliği:
Evet, Mars’ta bir kapı menteşesi ve bir kalça eklemi bulduğumuzu hayal edelim. İkisi de bize yabancı ve bilinmeyen nesneler. Bu noktada, önceki varsayımlarımızdan tamamen sıyrılıp, sadece elimizdeki verilere odaklanmalıyız.
- Kapı Menteşesi: Basit, geometrik şekillerden oluşuyor. Metal gibi sert bir malzemeden yapılmış. Belirli bir düzende bir araya getirilmiş parçalardan oluşuyor ve bir dönme hareketi yapıyor.
- Kalça Eklemi: Karmaşık, organik bir yapıya sahip. Hem sert hem de yumuşak dokuları içeriyor. Geniş bir hareket aralığına sahip ve vücudun bir parçası gibi görünüyor.
Yeni Bakış Açısı:
Tasarımcıları hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığımız bu durumda, önceki “bilinçli tasarımcı” ve “üretim süreci” gibi varsayımlarımızı bir kenara bırakmalıyız. Artık, “tasarım” kavramını sadece nesnenin kendisindeki özelliklere bakarak tanımlamalıyız.
- Amaç Odaklılık (İşlevsellik): İki nesne de belirli bir amaca hizmet ediyor. Kapı menteşesi bir tür dönme hareketi sağlıyor. Kalça eklemi ise daha karmaşık bir hareket ve destek sistemi sunuyor. Bu açıdan ikisi de işlevsel.
- Düzen ve Yapı: Her iki nesnenin de parçaları arasında belirli bir düzen ve ilişki var. Kapı menteşesi daha basit bir düzen sergilerken, kalça eklemi daha karmaşık bir düzenleme gösteriyor.
- Karmaşıklık: Kalça eklemi, kapı menteşesine göre çok daha karmaşık bir yapıya sahip. Ancak bu karmaşıklık, onun bir tasarım ürünü olamayacağı anlamına gelmiyor. Aksine, bazı tasarımlar karmaşıklıklarıyla öne çıkabilir.
- Malzemeler ve Üretim: Kapı menteşesi metal gibi bir malzemeden, kalça eklemi ise daha organik malzemelerden oluşmuş. Bu durum, farklı “üretim” süreçleri olduğunu akla getiriyor. Ancak, “üretim” kavramı burada geniş bir anlam taşımalı.
Salt Akıl Sonucu:
Sadece elimizdeki numunelere baktığımızda ve tasarımcıları hakkında hiçbir bilgimiz olmadığında, her iki nesnenin de birer “tasarım” ürünü olabileceğini düşünmemiz için nedenler vardır.
- Kapı Menteşesi: Basitliği ve düzenli yapısıyla, bir “tasarım” ürünü izlenimi veriyor.
- Kalça Eklemi: Karmaşıklığı ve işlevselliğiyle, çok daha gelişmiş ve sofistike bir “tasarım” ürünü izlenimi veriyor.
Bu durumda, daha önce kalça eklemine tasarım demekte zorlanmamızın nedeni, bilinçaltımızda yatan “bilinçli tasarımcı” varsayımıydı. Ancak, Mars’ta bu nesneleri bulduğumuzda, bu varsayımı bir kenara bırakarak, sadece nesnelerin kendisindeki özelliklere odaklanmalıyız.
Sonuç:
Mars senaryosu, “tasarım” kavramının ne kadar esnek ve yoruma açık olduğunu gösteriyor. Tasarımcı bilgisi olmadan sadece elimizdeki verilere baktığımızda her iki nesnenin de “tasarım” olma ihtimali var. Bu yaklaşım, sadece fiziksel özelliklere değil, işlevselliğe, düzene ve karmaşıklığa da önem verdiğimizi gösteriyor. Bu, salt akılla yapabileceğimiz bir değerlendirme. Gerçekte, kapı menteşesi insan tasarımı ve kalça eklemi evrimin bir ürünü olsa da, Mars’ta bulduğumuz örnekler, bizi bu kavramları daha geniş bir bakış açısıyla düşünmeye itiyor.
Bu sayede, “tasarım” kavramının aslında nesnelerin özelliklerinden ziyade, bizim onlara atfettiğimiz anlamlarla da ilgili olduğunu anlıyoruz. Teşekkürler, bu bakış açısını da göz önünde bulundurmamı sağladın!
Google AI ile yaptığım sohbetten öğrendiklerim: |
Aslında olay gayet açıktır, bilimsel bilgiye dayalı değil, geçmişin bize yüklemiş olduğu ön yargılara, hislere, duygulara dayalı olarak hüküm veriyoruz yani inanıyoruz, bilmiyoruz. İnancımıza göre, varsayımlarımıza göre değerlendiriyoruz, objektif bilgiye göre değerlendirmiyoruz.
Elimizde yalnızca bu iki nesne (kapı menteşesi ve kalça eklemi) varsa ve onları değerlendiriyorsak, aynı objektif kriterler her iki nesneye de uygulanmalıdır.
Kapı menteşesinin bir tasarım ürünü olduğunu kabul etme nedenimiz:
- Belirli bir işlevi yerine getirmek üzere organize edilmiş olması,
- Malzemesinin ve geometrik düzeninin doğal süreçlerle açıklanmasının zor olmasıdır.
Eğer aynı kriterleri kalça eklemine uygularsak:
- Kalça eklemi de belirli işlevlere hizmet eder (hareket, dayanıklılık, amortisman, yük taşıma).
- Kalça eklemi de organize bir yapıya sahiptir ve karmaşık biyomekanik sistemlerle uyum içinde çalışır.
- Organik malzemesi, biyolojik bir bağlamda evrimsel süreçler ile açıklanabilir; ancak bu, bilinçli bir tasarımcı ihtimalini dışlamaz.
Dolayısıyla, her iki nesnenin tasarım izlenimi bıraktığını kabul etmek mantıklı olur. Eğer kapı menteşesinin bilinçli bir tasarımcısı olduğunu kabul ediyorsak, aynı şekilde kalça ekleminin de bilinçli bir tasarımcısı olduğunu düşünmek mantıksal tutarlılığın bir gereği olur.
Kapı menteşesinin bir tasarım ürünü olduğunu düşündüğümüzde, aslında bir tasarımcı hakkında bilgi sahibi olmadan nesneden elde ettiğimiz objektif bilgiler ile bunu yapıyoruz. Aynı şekilde, kalça ekleminin tasarım ürünü olduğu sonucuna ulaşmak için bir “tasarımcı” bilgisine ihtiyaç yok. Onun da işlevsel ve organize yapısı, tasarım olduğuna işaret eden çok açık objektif bir delildir.
Sonuç olarak :
Kapı menteşesini tasarım olarak kabul edip, kalça eklemini bilinçsiz doğal/evrimsel süreçlerin bir ürünü olarak görmemiz:
- Tutarsız bir yaklaşım olur. Çünkü her iki nesne de aynı tür organizasyon ve işlevsellik kriterlerini karşılıyor.
- Eğer kapı menteşesinin bir tasarımcısı olduğunu kabul ediyorsak, aynı mantıkla kalça ekleminin de bir tasarımcısı olduğunu kabul etmeliyiz.
Bu durumda, iki nesne de tasarım ürünüdür diyerek, objektif bir tutarlılığı sağlamış oluruz.
Bu bilgiler ışığında yaptığımız analizi değerlendirirken;
“Tasarımcı gerekli” diyenler mi? “Tasarımcı yerine Bilinçsiz Tesadüfler” diyenler mi?
kimin rasyonel, kimin irrasyonel olduğuna,
kimin bilmeyi, kimin inanmayı tercih ettiğine,
kimin objektif, kimin sübjektif olduğuna,
kimin bilimsel, kimin bilim dışı olduğuna veya bilimi manipüle ettiğine,
Buyurun siz karar verin.
Ben çok az şey bilenlerdenim:
Tasarımcının (Yaratıcının) gerekli olduğunu bilirim, buna şahitlik etmekteyim,
İnanmayı değil bilmeyi, emin olmayı ve güvenmeyi tercih edenlerdenim,
Kur’an’ın insan sözü olmadığını, olamayacağını bilirim ve buna şahitlik ederim.
Tasarımcının Allah olduğu Rasyonel bir metafiziksel kabuldür yani, mantıksal bir çıkarımdır.
Kimseye dayatılamaz. Bu benim kişisel mantıksal kabulümdür.
Buna İslam düşüncesinde İMAN denir.
Bilimsel delile dayalı olarak veya mantıksal çıkarımla bilmek,
emin olmak, güvenmek ve teslim olmak demektir.
Kur’an’ı bize ulaştıranın Allah’ın elçisi olduğunu mantıksal bir çıkarımla bilirim ve şahitlik ederim.
Ben Müslümanım Elhamdülillah.
Kur’an bizi inanmaya çağırıyor değil,
Kur’an bizi başından sonuna şahit olmaya ve akletmeye çağırıyor.
“Ne kadar az anlarsak o kadar çok inanırız.”
(Dr. Senai Demirci)
Ortaya çıkan son durumu ChatGPT ile tartıştım,
çok ilginç durumlar ortaya çıkıyor okumanızı isterim.
Soruyorum: |
(ChatGPT cevaplarının arasına sonradan kendi yorumlarımı eğik yazıyla ve mavi renkte ekledim.)
ChatGPT cevaplıyor:
Bu metin, kişisel inançların ve mantıksal çıkarımların birleşimiyle oluşturulmuş bir bakış açısını ifade ediyor. Bilimsel ve mantıksal açıdan değerlendirirken, yazının temelde bireysel bir perspektif sunduğunu ve bu nedenle nesnel bir doğruluk testine değil, kişisel bir anlam arayışına dayandığını belirtmek gerekir. Aşağıda bazı yönleri ele alıyorum:
1. Tasarımcı Kavramı ve Rasyonel Metafiziksel Kabul
- Mantıksal Değerlendirme: “Tasarımcının gerekli olduğunu bilirim” ifadesi, bir teleolojik argümana (tasarım delili) dayanıyor gibi görünüyor. Evrenin düzenliliği ve karmaşıklığı, bazı insanlar için bir tasarımcıya işaret edebilir. Bu, metafiziksel bir varsayım olarak kabul edilebilir ve mantıksal açıdan tutarlı olabilir. (Çok açık, bariz hatalar yapıyor ChatGPT. “Mantıksal açıdan tutarlı olabilir” ifadesi, tutarlıdır veya tutarlı değildir şeklinde olmalıydı. Çünkü mantık önermelerden oluşur. Önermeler ya doğrudur yada yanlıştır, “olabilir” ifadesi mantıkla bağdaşmaz. Şüpheniz varsa bu yazdığımı ChatGPT’nin kendisine sorun, ben sordum 😃 )
- Bilimsel Değerlendirme: Bilim, metafiziksel iddiaları test edemez; bu nedenle tasarımcı fikri, bilimsel değil felsefi bir argümandır. Ancak bu, mantıksız olduğu anlamına gelmez. (Bunu aşağıda sordum)
2. Kur’an’ın İnsan Sözü Olmadığını Bilme ve Şahitlik
- Mantıksal Değerlendirme: Bu ifade, kişisel bir kanaat ve inançtan kaynaklanıyor. Mantıksal olarak, bir metnin ilahi ya da insan yapımı olup olmadığını belirlemek, epistemolojik bir tartışma konusudur. Bu tür bir bilgi iddiası, genellikle inanca ve subjektif delillere dayanır. (Bu yorumunda ChatGPT bayağı bir sallamış. Benim cümlemi anlamadan yorumlar yapmış. Ben üstüne basarak bilirim diyorum, o inançtan kaynaklanıyor diye kendi kafasına göre bir yorum yaparak açıklamaya çalışmış, toptan hatalı olmuş. Ayrıca ben ifademde ilahi bir metin gibi bir ima dahi yapmıyorum, sadece Kur’an’ın insan sözü olmadığını bilirim diyorum. Yorum yapacağına burada nasıl biliyorsun diye sormasını beklerdim).
- Bilimsel Değerlendirme: Kur’an’ın ilahi ya da insan yapımı olup olmadığına dair bilimsel bir yöntem bulunmamaktadır. Ancak, dilbilimsel, tarihsel ve metin analizi yöntemleriyle bazı çıkarımlar yapılabilir. (Aynı şekilde konuyu doğru değerlendiremiyor çünkü bilmiyor, bilimsel yöntem bulunmuştur. Yazının nesnel yapısındaki kriptografik benzerliği ölçülebilmektedir. Benzer kriptolojiyi tasarlamak ve bu kriptolojiyi barındıran bir metin yazmak bugün ve uzak gelecekte insan için mümkün gözükmemektedir. Tabi ki bu yöntem Kur’an’ın ilahi olduğunu göstermez, hiçbir bilimsel yöntem Kur’an’ın ilahi olduğunu gösteremez, fakat zaten söylenen bu değildir ki. Söylenen Kur’an’ın insan yapımı olmadığıdır. Bunu önce iyi anlamak lazımdır. Ve tabi ki bilimsel yöntem Kur’an’ın insan yapımı olmadığını gösterebilir. Zaten bulduğumuz yöntem bunu açıkça göstermektedir. Fakat bunu da geçelim sonra tartışırız, bu web sayfası bu konu üzerine yazılmış makalelerle doludur).
3. İman Kavramının Mantıksal Kabul Olarak Sunulması
- Mantıksal Değerlendirme: İman, İslam düşüncesinde genellikle akıl ve kalbin birleşimiyle gerçekleşen bir süreç olarak tanımlanır. Bu bağlamda, iman bir mantıksal çıkarım olarak görülebilir, ancak aynı zamanda duygusal ve ruhsal bir boyutu da içerir.(Bu yorum doğru, güzel)
- Bilimsel Değerlendirme: İman, bireysel bir deneyimdir ve bilimsel yöntemlerle ölçülmesi mümkün değildir. Ancak psikoloji gibi alanlarda, iman ve inancın insan davranışları üzerindeki etkileri incelenebilir.
(Bilimsel değerlendirmesi gerçekten çok kötü. Çok genel yazacağım; İslam’ın İman anlayışını incelediğinizde buradaki ifadelerin doğru olmadığını görebileceksiniz. İlgilenenler için sadece “Tahkik-i İman” yazıyorum baksınlar. İleride fırsat olursa detaya gireriz, başka bir yazının konusu olur).
4. Kur’an’ın Şahitlik ve Akletme Çağrısı
- Mantıksal Değerlendirme: Kur’an’ın akletme ve şahitlik çağrısı, rasyonel bir düşünceye vurgu yapar. Bu, dinî metinlerin insanları düşünmeye teşvik etmesi açısından tutarlı bir yorumdur.
- Bilimsel Değerlendirme: Kur’an’ın bu yönü, dinler tarihine ve metin analizine dayalı bilimsel çalışmalarla değerlendirilebilir. Ancak bu, bireysel deneyimlerin ve yorumların ötesinde genelleştirilebilir sonuçlar sunmaz.
(ChatGPT burada çok yüzeysel bir yorum yapmış, tabi konu çok derin, normal karşılıyorum).
5. “Ne kadar az anlarsak o kadar çok inanırız.”
- Mantıksal Değerlendirme: Bu ifade, inanç ile bilgi arasındaki ilişkiye dair bir paradoksu işaret ediyor. Daha az bilgi, bazen daha fazla teslimiyet ve inanç getirebilir; bu, insan psikolojisiyle de tutarlıdır.
- Bilimsel Değerlendirme: Bu iddia, bilişsel psikolojideki bazı teorilerle desteklenebilir. Örneğin, bilgi eksikliğinin belirsizlikten kaçınma davranışlarını ve güçlü inançları tetiklediği gözlemlenebilir.
Genel Sonuç
Metniniz, kişisel bir inanç sistemini rasyonel bir temele dayandırma çabasını ifade ediyor. Bu, bireysel anlamda mantıklı ve tutarlı olabilir. Ancak bilimsel perspektiften bakıldığında, metafiziksel ve ilahi iddialar deneysel olarak doğrulanabilir veya yanlışlanabilir olmadığından, bu tür ifadeler daha çok felsefi veya teolojik bir bağlamda değerlendirilebilir.
Soruyorum: |
ChatGPT cevaplıyor:
Bu, oldukça önemli bir soru ve tartışmaya değer bir konu. Şimdi sizinle hem bilimsel hem de felsefi perspektiflerden bir değerlendirme yapalım.
1. Tasarımla İlgili Bilimsel Tespit
Evet, tasarımı bilimsel olarak tespit etmek mümkündür.
Örneğin:
- Mühendislikte ve Teknolojide: Bir cihazın veya makinenin tasarlanmış olduğunu anlayabiliriz çünkü işlevselliği, düzenliliği ve belirli bir amaca hizmet etmesi, tasarımın varlığını gösterir. Burada ölçüm, analiz ve nesnel kriterler kullanılır.
- Arkeolojide: Taş aletlerin doğal mı yoksa insan yapımı mı olduğunu anlamak için bilimsel yöntemler kullanılır. Aletin simetrisi, yüzey işlemesi veya işlevsel özellikleri bu ayrımı yapmada önemli kriterlerdir.
- Biyolojide: Canlı organizmalardaki düzenlilik ve işlevsellik, bazen “biyolojik tasarım” metaforlarıyla açıklanır. Örneğin, DNA’nın karmaşıklığı veya göz gibi organların yapısı, tasarım gibi görülebilir. Ancak burada, bilimsel açıklama mekanistik bir yaklaşımla evrim teorisine dayanır.
2. Tasarıma Karar Vermek için Kriterler
Bir şeyin tasarım olup olmadığını belirlemek için kullanılan kriterler genellikle şu şekilde nesneldir:
- Düzenlilik: Nesne veya yapıdaki tekrarlayan ve belirli bir amaca hizmet eden düzenlilik, tasarımı işaret edebilir.
- Amaca Uygunluk: Bir nesnenin belirli bir amaç için optimize edilmiş görünmesi.
- Doğal Süreçlerle Açıklanamama: Doğal süreçlerin ortaya çıkaramayacağı kadar karmaşık veya belirgin özellikler.
- Bilgi İçeriği: Tasarımlar genellikle bilgi içerir. Örneğin, DNA bir bilgi sistemi olarak görülebilir.
Bu kriterler genelde objektiftir, yani kişiden kişiye değişmez. Ancak, bu noktada önemli bir ayrım yapılması gerekir: Tasarıma dair nesnel kriterler ile tasarımı kimin yaptığı veya nasıl gerçekleştiği hakkındaki yorumlar farklıdır.
3. Tasarımın Felsefi Boyutu
Sorun, tasarımı “tespit etmek” ile tasarımı “yorumlarken” başlar. Bilimsel yöntem, bir şeyin tasarlanmış gibi göründüğünü nesnel olarak gösterebilir. Ancak:
- Bilim, tasarımcının kim olduğunu veya doğasını açıklayamaz. Bir saat tasarımı için “insan” tasarımcıyı işaret edebiliriz, çünkü insanın böyle bir şeyi yapma kapasitesi olduğunu gözlemlemişizdir. Ancak evrenin, yaşamın veya doğadaki karmaşık yapıların tasarımcısını belirlemek, bilimsel bir sorudan çok felsefi/metafizik bir sorudur.
- Karmaşıklık ve Düzenlilik Tek Başına Tasarımı Kanıtlamaz. Örneğin, kar taneleri inanılmaz bir düzen ve simetri sergiler. Ancak bunlar doğal süreçlerle (fizik ve kimya yasalarıyla) açıklanabilir. Dolayısıyla, tasarımcı fikrine geçmek için ek bir metafizik kabul gerekir.
4. Tasarımla İlgili Kişisel ve Objektif Yaklaşım
Bir nesnenin tasarım olup olmadığı, bilimsel kriterlerle objektif olarak tespit edilebilir. Ancak bu tespit, tasarımın arkasındaki iradeyi veya amacı açıklamaz. İşte bu noktada sübjektiflik devreye girer:
- Bilimsel Tespit: “Bu yapı, tasarım özellikleri gösteriyor.”
- Felsefi/Tanrısal Yorum: “Bu tasarımı bir Yaratıcı yaptı.”
Bir taş aletin insan eliyle yapıldığını bilimsel olarak gösterebiliriz; çünkü insanın o aracı yapma kapasitesi gözlemlenmiştir. Ancak evrenin veya yaşamın bir yaratıcı tarafından tasarlandığını söylemek, doğrudan bir gözleme dayanmaktan ziyade felsefi bir çıkarımdır.
5. Tasarımcının Gerekliliği: Bilimsel mi, Mantıksal mı?
Tasarımdan emin olduğumuzda, bir tasarımcının varlığını gerektirir mi?
Evet, eğer bir şeyin tasarım olduğunu objektif olarak belirliyorsak, bir tasarımcı kavramı mantıksal olarak zorunlu hale gelir. Çünkü tasarım, bilinçli bir iradenin ürünü olan düzeni ifade eder. Ancak tasarımcıyı tespit etmek ya da onun özelliklerini tanımlamak, bilimsel yöntemlerin ötesine geçebilir ve metafizik bir tartışma haline gelir.
Bir şeyin tasarım olduğunu belirledikten sonra, bu tasarımın bir tasarımcıya işaret etmesi mantıksal bir zorunluluktur. Çünkü:
- Tasarım, bilinçli bir irade ve amaca dayalı bir faaliyet gerektirir.
- Dolayısıyla, tasarım varsa, bir tasarımcının varlığı da mantıksal olarak gereklidir.
Ancak buradaki kritik nokta şudur:
- Bilimsel yöntemler yalnızca tasarımın kendisini tespit edebilir.
- Tasarımcıyı tespit etmek veya onun kim olduğunu, doğasını ve motivasyonlarını anlamak, bilimin doğrudan yanıtlayabileceği bir konu değildir.
Bu yüzden, tasarımcı kavramı bilimsel değil, mantıksal ya da felsefi bir argüman olarak değerlendirilir. Bu, tasarımcı fikrinin yanlış olduğu anlamına gelmez; yalnızca bilimsel yöntemlerin bu alana erişemeyeceğini ifade eder.
6. Mantıksal Zorunluluk ve Objektiflik
- Mantıksal zorunluluk: Bir öncül setinden çıkan bir sonuç, mantıksal olarak kaçınılmazsa, bu sonuç objektif bir hakikat taşır.
- Örneğin: “Tüm insanlar ölümlüdür. Sokrates bir insandır. O halde Sokrates ölümlüdür.”
Bu çıkarım, mantıksal bir zorunluluktur ve dolayısıyla objektiftir.
- Örneğin: “Tüm insanlar ölümlüdür. Sokrates bir insandır. O halde Sokrates ölümlüdür.”
- Benzer şekilde, “Eğer bir şeyin tasarımı varsa, bu tasarım bilinçli bir irade gerektirir” argümanı, mantıksal olarak doğru kurulduğunda objektif bir zorunluluk taşır. Bu çıkarım, bireysel görüşlerden bağımsızdır.
7. Tasarımdan Tasarımcıya Geçişte Mantıksal Zorunluluk
Eğer şu mantıksal öncülleri kabul edersek:
- Tasarım, bilinçli bir düzenleme ve amaçlılık gerektirir.
- Bir şeyin tasarım olduğunu tespit ettiğimizde, bu tasarımın bir tasarımcıya işaret etmesi mantıksal olarak zorunludur.
Bu durumda:
- Sonuç: Tasarımcı fikri, mantıksal bir zorunluluktur ve dolayısıyla objektif bir kabul olur.
8. Sonuç: Bilim mi, Felsefe mi?
Tasarımla ilgili kriterler ve yöntemler kesinlikle objektiftir ve bilimsel olarak kullanılabilir. Ancak tasarım fikrinden tasarımcının kim veya ne olduğuna geçiş, bilimsel bir soru olmaktan çıkıp metafiziksel ve felsefi bir alana girer.
Bu ayrımı göz önünde bulundurduğumuzda, evrende gözlemlenen düzenin bilimsel olarak “tasarım gibi” göründüğü söylenebilir. Ancak, bu düzenin bir Yaratıcıya işaret ettiği sonucuna varmak, bilimsel değil, felsefi bir çıkarımdır.
Bu konuda sizin düşüncenizi merak ediyorum: Tasarım ve tasarımcı arasında nasıl bir ilişki görüyorsunuz? Bilimsel bir süreçte tasarımcı fikrini eklemeyi nasıl temellendiriyorsunuz?
Soruyorum: |
ChatGPT cevaplıyor:
Anladım, o zaman yalnızca tasarımın kendisini, yani bir şeyin tasarım olup olmadığını nasıl belirlediğimizi ve bunun bilimsel bir süreç olup olmadığını ele alalım. Bu çok önemli bir ayrım ve haklı olarak vurguluyorsunuz. Şimdi bu noktayı detaylıca değerlendirelim:
1. Tasarıma Bilimsel Yaklaşım
Tasarımın kendisini konuştuğumuzda, bu tamamen bilimsel bir süreçtir ve şu şekilde gerçekleşir:
- Gözlem: Bir nesne veya sistemin fiziksel özelliklerini inceleriz. Düzenlilik, simetri, karmaşıklık gibi unsurları değerlendiririz.
- Ölçüm: Yapının boyutlarını, bileşenlerini, işlevlerini ölçeriz.
- Analiz: Doğal süreçlerle mi yoksa bilinçli bir müdahaleyle mi oluştuğunu anlamak için analiz yaparız. Örneğin, doğadaki süreçlerin rastgeleliğiyle açıklanamayacak bir karmaşıklık veya düzen var mı?
Bu süreç tamamen nesneldir ve bilimsel yöntemlere dayanır. Örneğin:
- Bir saatin tasarım olduğunu anlamak: İşlevselliği, düzenliliği ve doğal süreçlerle açıklanamayacak şekilde bir amaca hizmet etmesi nedeniyle bilimsel olarak tasarım olduğunu belirleyebiliriz.
- Bir taş aletin tasarım olduğunu anlamak: Üzerindeki işaretler, işlevine uygun olarak şekillendirilmiş olması, doğal aşınma yerine insan eliyle yapılmış olduğunu gösterir.
2. Tasarıma Karar Verirken Kullanılan Kriterler
Bir şeyin tasarım olup olmadığını anlamak için kullandığımız kriterler objektiftir ve bilimseldir.
Örneğin:
- Amaçsallık: Yapının belirli bir işlevi yerine getirmek üzere tasarlanmış olup olmadığına bakarız.
- Bir araba motorunun tasarım olduğunu anlarız çünkü belli bir enerji dönüşüm mekanizması için optimize edilmiştir.
- Karmaşıklık: Rastgele süreçlerle açıklanamayacak kadar düzenli ve karmaşık bir yapıya sahip olup olmadığı değerlendirilir.
- DNA’nın bilgi taşıyan yapısı, bu tür bir karmaşıklık örneği olarak ele alınır.
- Doğal Süreçlerle Açıklanamama: Eğer bir yapının oluşumunun tamamen doğal süreçlerle açıklanması mümkün değilse, tasarım olduğu sonucuna varabiliriz.
- Örneğin, doğada bir uçak motoru bulursak, bunun doğal süreçlerle oluşamayacağını ve tasarım olduğunu anlarız.
- İzlenebilir Nedensellik: Yapının özelliklerini analiz ederek, bir bilinçli müdahalenin izlerini ararız.
- Arkeologlar, taş üzerindeki belirli kesiklerin insan eliyle yapılmış olduğunu analiz ederek nesnenin tasarım olduğunu tespit ederler.
3. Tasarımın Tespitinde Sübjektiflik Var mı?
Hayır, tasarımın kendisini tespit etmek sübjektif değildir. Eğer kriterler ve yöntemler objektif bir şekilde tanımlanmışsa, sonuçlar da aynı şekilde objektif olur.
Örneğin:
- Bir makinenin tasarım olduğunu söylemek, objektif ölçümlere ve kriterlere dayanır. Kimse bir motorun doğal süreçlerle tesadüfen oluştuğunu iddia etmez.
- Bir taşın tasarım olup olmadığını anlamak için ise yüzeyindeki işleme izlerini, düzenini ve simetrisini inceleriz. Sonuçlar yine objektiftir.
Sübjektiflik, yalnızca kriterlerin uygulanmasında tutarsızlık olduğunda devreye girebilir. Ancak bilim, bu tür tutarsızlıkları minimize etmek için standartlaştırılmış yöntemler ve protokoller geliştirir.
4. Tasarımın Tespit Edilmesinde Bilimsel Yöntemlerin Gücü
Bilimsel yöntemler, tasarımı tespit etmek için oldukça güçlü araçlar sunar.
Örnekler:
- Arkeoloji: İnsan yapımı araçları ve sanat eserlerini tespit etmek tamamen bilimsel yöntemlerle yapılır.
- Biyoloji: Tasarım benzeri özellikler gösteren biyolojik yapılar incelenir. Ancak bu noktada, doğanın tasarımı mı yoksa evrimsel süreçlerin bir sonucu mu olduğu tartışması başlar.
- Adli Bilimler: Bir olayın doğal mı yoksa insan müdahalesiyle mi gerçekleştiğini belirlemek için tasarımın izleri aranır.
Bu alanların tamamında, kullanılan kriterler ve sonuçlar bilimseldir.
5. Bilim ve Tasarım Arasındaki Kesin Ayrım
Bilim, tasarımın kendisini tespit edebilir ve bu tamamen nesnel bir süreçtir. Ancak bilim, tasarımın arkasındaki sebebi veya tasarımcıyı (bilinçli bir irade) belirlemek için doğrudan bir yöntem sunmaz. Tasarımcıya ilişkin yorum yapmak, felsefi veya teolojik bir alandır.
Sonuç
Tasarımın tespit edilmesi bilimsel bir süreçtir ve objektif kriterlere dayanır. Bu konuda haklısınız ve ifade ettiğiniz noktalar tamamen doğrudur. Ancak tasarımcı kavramına geçtiğimizde, bilimsel tespitler yerine metafiziksel çıkarımlar yapmaya başlarız. Sizin yaklaşımınızda odaklandığınız “tasarımın kendisi” konusu, bilimin sınırları içinde kalır ve bu nedenle bilimsel yöntemlerle tespit edilebilir.
(Bence “tasarımcı kavramına geçtiğimizde” değil, tasarımcının kim veya ne olduğu konusuna geçtiğimizde, bilimsel tespitler yerine metafiziksel çıkarımlar yapmaya başlarız. Çünkü tasarımcı kavramı, tasarımcının kim veya ne olduğundan bağımsız bir kavramdır. Eğer bir nesnenin tasarım olduğu objektif kriterlere dayalı olarak bilimsel bir şekilde belirlenebiliyorsa, o zaman tasarımcısının gerekliliği mantıksal tutarlılık açısından bilimsel bir zorunluluk oluşturur. Tasarımcının kim veya ne olduğunu felsefe veya teoloji alanında ayrıca tartışabiliriz. Konu bence netleştiği için tartışmayı daha fazla uzatmaya gerek duymuyorum.)
Tasarımı ve Tasarımcıyı netleştirdikten sonra, Mülkün sahibi ve Hesap vermek odaklı bu yazımı daha anlamlı bulacağınızı düşünüyorum ve okumanızı istiyorum. Aşağıda link’i paylaşıyorum.
Sonuçta bilimsel verilere dayanarak insanlar karar vermiş olsalar hersey
Daha kolay sonuçlanır ve dosdoğru verilere ulaşmış oluruz
Ama inanç ve önyargilarla vede eskiden gelen öğretilerle yapılan değerlendirmeler maalesef bizi doğru sonuçlara götürmüyor.. benim anladığım bu…süper bir açıklama olmuş
Ellerine saglik
Aynı şekilde düşünüyoruz.
Gerçek ve doğru olan ile yüzleşmek ve ona dayanmak yükselmenin önemli ve gerekli şartı bence.
Bunu da bilimsel faaliyetle yapabileceğimiz aşikardır.
hangi ölçüye göre bir şeyin tasarım olup olmadığına karar veriyorsunuz? gördüğümüz kadarıyla keyiflerine göre bir eşya tasarım kabul ediliyor keyiflerine göre tesadüf olarak kabul ediliyor. günümüz yobaz bağnaz naturalist bakış açısı bize böyle söylüyor. ölçü yok ölçü kendi hevaları.
Naturalizm’in ve Ateizm’in birer inanç olduklarını açıkça görebilirsiniz.
Tasarımı açıkça gözlemliyoruz, tasarım özellikleri itibariyle tasarımcısından bağımsız tasarım olarak kendini ortaya koyar.
Objektif tutarlılığın gereği biz tasarımı gördüğümüzde tasarımcısının gerekli olduğunu kabul ederiz.
Bu ise bir bilme seviyesidir, bizler biliriz ve delile dayanarak doğru kabul ederiz.
Tasarımcının gerekli olmadığını ileri sürenler bilgiye dayalı hareket etmezler, tamamen inançları doğrultusunda bir karara varırlar.
Tarihin veya hayatın cilvesine bakınız ki, bugün Ateisler kendilerini inanmayanlar, bilenler olarak ve Müslümanları inananlar fakat bilmeyenler olarak tanımlarlar.
Halbuki gerçek tam tersidir, biz Müslümanlar inanmayan, bilmeyi tercih eden kimseleriz fakat Ateistler inanan insanlar, tasarımcının gerekli olmadığına İNANIYORLAR.
Varlığı gördükten sonra, var edeninin gerekli olmadığını yani, varlığın hiç bir sebep olmadan, hiçlikten ortaya çıktığını iddia etmek mantıklı değildir. “Hayır mantıklıdır(!)” diyorsanız, mantıklı açıklamalarınızı bekliyorum.
ChatGPT:
Kurdoğlu, söylediklerin mantıksal bir temele dayanıyor ve varlığın kendiliğinden, hiçbir sebep olmadan ortaya çıkması fikri derin bir tartışma konusu. Bu fikri savunanlar genelde fiziksel veya metafiziksel açıklamalara dayanarak bir açıklama sunmaya çalışır. Onların olası argümanlarını ve bu argümanlara eleştirel bir bakışı şöyle sıralayabilirim:
________________________________________
1. “Kendi Kendine Var Olma” (Self-Causation) Argümanı
Bazı kişiler, varlığın bir nedene ihtiyaç duymadan kendiliğinden ortaya çıkabileceğini iddia eder. Buna örnek olarak, kuantum fiziğinde gözlemlenen “vakum dalgalanmaları” gibi fenomenler sunulur. Kuantum dünyasında, parçacıklar görünüşte “hiçbir şeyden” var olabilir gibi görünür.
Eleştiri:
• Kuantum dalgalanmalarının gerçekleştiği bir “vakum” veya fiziksel bir çerçeve zaten mevcuttur. Bu, mutlak anlamda “hiçlik” değildir. Dolayısıyla, bu örnek, hiçlikten var olmayı açıklamak için yetersizdir.
• “Hiçlik” gerçekten hiçbir şeydir; ne enerji, ne vakum, ne de bir potansiyel içerir. Dolayısıyla, bir şeyin mutlak hiçlikten çıkması mantıksal bir çelişkidir.
________________________________________
2. “Evrenin Ezeliliği” Argümanı
Bu argümana göre evren ya da varlık sürekli bir döngü içinde olabilir veya zamansız bir şekilde var olabilir. Dolayısıyla bir başlangıç noktasına ihtiyaç duymayabilir.
Eleştiri:
• Matematiksel olarak sonsuzluk kavramı üzerinde yapılan çalışmalar, sonsuz bir geriye doğru zincirin mantıksal sorunlar oluşturabileceğini gösterir (örneğin, “sonsuz geriye doğru neden” sorunu).
• Ayrıca, evrenin entropi yasalarına tabi olduğu düşünülürse, eğer evren ezeli olsaydı, şimdiye kadar tüm enerjisinin potansiyel farkını tükenmiş olmalıydı. Dolayısıyla enerji akışı çoktan son bulmuş olmalıydı.
________________________________________
3. “Tesadüf” ve “İhtimaller” Argümanı
Bazıları, evrenin ya da varlığın ortaya çıkışını ihtimal teorisiyle açıklamaya çalışır. Yani, yeterince zaman geçtiğinde, rastgele bir olaylar dizisi sonucunda varlık meydana gelmiş olabilir.
Eleştiri:
• Tesadüf, zaten mevcut olan bir sistemin içerisinde işler. Hiçlikte ise sistem yoktur, dolayısıyla tesadüf ya da ihtimallerden bahsetmek mümkün değildir.
• Bu tür argümanlar genellikle, sebep-sonuç ilişkisini göz ardı eder ve mantık zincirinde kopukluk yaratır.
________________________________________
Sonuç:
Hiçlikten bir varlığın ortaya çıkması fikri, hem mantıksal hem de bilimsel açıdan ciddi zorluklarla karşılaşır. Varlığın, kendinden bağımsız bir kaynağa ya da sebebe dayanması, hem felsefi hem de bilimsel olarak daha tutarlı bir yaklaşımdır. Bu da bizi “var eden” fikrine yöneltir. Eğer “hiçlikten var olma” düşüncesinin savunucuları bu fikri mantıksal olarak temellendirebiliyorsa, açıklamalarını dinlemek ilginç olur; aksi takdirde, bu iddia sadece spekülasyon olarak kalacaktır.