020.02 – Kod kırılabilir mi? Kırılırsa ne olacak? Kur’ân’ın bir benzeri yazılabilir mi?

Önceki bölümlerde verdiğim detaylardan sonra, ister istemez insanın aklına şu soru geliyor. Günümüzde teknoloji baş döndürücü bir hızla ilerliyor, gelişen algoritma teknikleri, Yapay Zeka – Artificial intelligence (AI) çalışmaları, Yapay Sinir Ağları – Artificial Neural Network (ANN), gelişen donanım ve yazılım teknikleri, geliştirilen Quantum Bilgisayarları çok kısa sürelerde çok daha fazla işlem yapma gücüne sahip olan teknolojik yapılar geliyor. Bu yapılar sayesinde yukarıda sözünü ettiğim kodlama kırılamaz mı? Hemen cevap verebilirim, tabiiki kırılabilir. Fakat gözden bir şeyi kaçırmamamız gerekiyor. Şimdiye kadar ortaya çıkarılan Kur’ân matematiksel yapısı, insanların kısıtlı görüş kapasitesiyle ve bilgisiyle yaptığı çalışmalar, elde ettiği sonuçlardır. Ben Kur’ân matematiksel yapısının tamamının henüz ortaya çıkarıldığını düşünmüyorum. Daha bir çok bağlantı, sayısal yapı ve kodlama keşfedilecektir. Gelişmelere paralel olarak teknolojinin kod kırma gücü ne kadar gelişirse, insanlarında Kur’ân’daki yeni kodlama yapılarını bulma gücü o paralelde gelişecektir ve yeni bir çok yapı keşfedilecektir.

Konuyu Kod’un kırılması olarak değil de Kur’ân’ın bir benzerinin getirilmesi olarak ele almak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Çünkü Kur’ân’daki beyan ve meydan okuma bu şekilde yapılmıştır.

—–   17 – İsra Suresi – Ayet 88 (Mushaf Sırası: 17 – Nüzul Sırası: 50 – Alfabetik: 46)   —–

 قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰى اَنْ يَاْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لَا يَاْتُونَ بِمِثْلِهٖ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهٖيرًا

 Diyanet Meali: 17:88 – De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’ân’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.”

1400 sene önceki şartlar düşünüldüğünde, bugün aynı koşullarda, yani günümüzün bilgisayar teknolojileri kullanılmadan Kur’ân’ın bir benzerinin insanlar tarafından getirilemeyeceği yukarıdaki kriptolojik yapıları inceledikten sonra çok açık bir şekilde görülür. Fakat Kur’a’nın meydan okumasında, “teknoloji kullanmadan getiremezler” diye bir ifade yok. Sadece benzerinin insanlar tarafından getirilemeyeceği belirtilmiş. Herhangi bir koşul veya şart koyulmamış ve ifade geniş zaman kipinde kullanılmıştır. Meydan okuma ifadesi çok güçlüdür, geçmişte getiremezlerdi (getiremediler), bugün getiremezler, gelecekte de getiremeyecekler anlamını taşımaktadır.

Bugünün bilgisayar teknolojilerini kullanarak Kur’ân’ın benzeri bir kitap yazmak istediğimizde nasıl bir teknik kullanabiliriz? Öncelikle normal mühendislik tekniklerini, yani baştan sona doğru bir hesap tekniği kullandığımızda yine benzer bir kitabın yazılamayacağı hemen görülür. Yani, hiç hesap yapmadan, sonuçdaki çıkacak durumu hesaplamadan, yazmaya başlarsak, ne kadar da gelişmiş teknoloji kullanırsak kullanalım, bu şekilde kriptolojik bir yapı barındıran metni yazamayacağımız tartışma götürmeyecek kadar açıktır. Bu noktada insanlık zaten olayı hemen kabul etmelidir. Neden? Çünkü Kur’ân’ın oluşumu herkes tarafından bilinir, Kur’ân’ın oluşumu esnasında sözünü ettiğimiz teknikte bir hesap insanlar tarafından yapılmamıştır.

Peki nasıl bir teknik kullanırsak böyle kriptolojik bir yapının oluşturulmasının mümkün olabileceği öngörülebilir. Tersine Mühendislik tekniği (Reverse Engineering) kullanılmalıdır. Bu işlem bazen Tersine kod mühendisliği (Reverse Code Engineering, RCE) olarak da adlandırılır. Öncelikle sayılar, kriptolojik bir yapıda düzenlenmelidir, yani sayısal kodlamanın bir benzeri oluşturulmalıdır, ardından bu sayısal yapıyı doğrulayacak metin üretilmelidir. Olayın ne kadar karmaşık olduğu sanırım görülmektedir. Çünkü metnin, kriptolojik yapısının yanısıra sosyal, edebi, ahlaki, bilimsel referanslar vererek konuların ele alınması, kendi içinde tutarlılık gibi bir çok değişik özellikleri vardır. İnsanların Kur’ân’ın bir benzerini getirmek için nasıl bir maceraya kalkıştıklarını iyi anlamaları gerekmektedir.

Tersine Mühendislik tekniğini kullanarak Kur’ân’ın bir benzerini yazmaya karar verdik diyelim. Sayısal kodlama yapısını Kur’ân’daki kriptolojik yapılara benzer şekilde hazırlamak istiyoruz. Örnek olarak Ha-Mim kodlamasındaki Ha ve Mim harflerinin 8 ve 40 olan sayısal değerlerinin (ebced değeri) Ha-Mim Hurufu Mukkatta’sı ile başlayan 7 suredeki yine Ha ve Mim harflerinin 7 surede geçen yerlerine yazılarak oluşturulan 4002 basamaklı sayıya benzer bir sayı üretmek istiyoruz. Bu sayıyı üretmek için doğal iterasyonu yani bir bir sayıları arttırarak doğrulanıp doğrulanmadığını kontrol etme yöntemini kullanamayız, çünkü sayı astronomik büyük, evrenimizin zamanı yetmez?!! Matematiksel bir mantık geliştirmemiz ve sebep sonuç ilişkisi ile bir fonksiyonun sonucu olarak sayıyı üretmemiz de mümkün olarak gözükmemektedir. 40 ve 8 sayılarının bir araya gelerek oluşturduğu büyük sayının, içindeki 40 ve 8 sayılarının yerdeğişimi sonucundaki itereasyon artışı süreklilik arzetmez. Dolayısıyla sayı fonksiyon olarak işlenebilecek bir yapıya sahip değildir. Çözüm olarak elimizde sadece deneme yanılma metodu olan ve bugünkü popüler algoritmalar olarak karşımıza çıkan yapay zeka (Artificial intelligence – AI) algoritmaları kalır. Burada bir detayı önemle vurgulamak isterim. Yapay zeka (Artificial intelligence – AI) algoritmaları insan kapasitesini aşan sonuçlar üreten algoritmalardır. Bir daha yazmak istiyorum, hemde büyük harf ile “İNSAN KAPASİTESİNİ AŞAN SONUÇLAR” bu noktada konunun insan kapasitesinin üstüne çıktığı zaten hemen görülür. İnsan kapasitesinin yetmeyeceği, hatta insan kapasitesinin üstündeki kapasiteler (cinler) de kullanılsa Kur’ân’ın bir benzerinin getirilemeyeceği ayette açıkca belirtilmektedir. “insanlar ve cinler bu Kur’ân’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.”  Ayrıca, insan kapasitesini aşan sistemler sayesinde elde edilen sonucu insanın sahiplenmesi, ben yaptım, bu benim eserimdir, ben bu olayı biliyorum, hakimim demesi ne kadar doğrudur, yorumu sizlere bırakıyorum.

Kur’ân’ın korunmuş, yani değiştirilmemiş olduğu bilimsel olarak birçok noktadan ortaya koyulmuş durumdadır.

  • Tarihi nushalar,
  • Kur’ân’ın orijinal dilinde oluşu,
  • Yüzlerce-binlerce hafız tarafından, ilk günlerden beri kelime, kelime ezberleniyor olması,
  • Dünyanın her tarafındaki Mushafların kelimesi kelimesine aynı olması

(Anlamı etkilemeyen Elif eklemeleri veya imla hataları dışında, Hafs ve Warsh mushaflarında bilindiği gibi kelimeler aynı olmakla beraber sadece ayet sayılarında değişiklikler vardır)

  • Kur’ân’da bulunmuş ve ortaya çıkarılmış olan kelime simetrileri,
  • Mushaf Fihristindeki Çift ve Tek simetri sistemi,
  • 7 ve 19 ikili sayısal kodlama sistemi,

Bu yapılar Kur’ân’ın korunmuş, yani değiştirilmemiş olduğunu çok net bilimsel olarak ortaya koymuştur. Sayısal kodlama sistemleri ise ayrıca, Kur’ân’ın, yani bu kriptoloji içeren metnin 1400 sene önce, insanlar tarafından bir araya getirilemeyeceğini, yazılamayacağını da çok net bilimsel olarak ortaya koymuştur.

Fakat işin kritik noktası şudur; 17:88 ayeti sadece geçmiş zamana yönelik bir ayet değildir. Yani bütün zamanları kapsar. İnsanlar Kur’ân’ın bir benzerini getiremezler. Getiremediler, getiremeyecekler. Eğer Kur’ân’dan çıkardığımız matematiksel yapılar, yani kriptolojik yapılar bugün yapılabiliyorsa, bir şeyler eksik kaldı, tamamlanmadı demektir. Bugün ortaya çıkarılan matematiksel yapıların bir benzeri yapılabiliyorsa, Kur’ân’ın 1400 sene önce insanlar tarafından yapılamayacak olması bir anlam ifade etmez hale gelir. Mantık bağlamamı bu iki önermenin birlikte olmasını gerektirir.

  • Kur’ân’ın koruduğu bir kriptolojik yapı ile delillendiriliyorsa veya gösteriliyorsa

(Korunduğunun delili olarak kriptolojik yapının kullanılması, teknik açılımı; Pozitif yöndeki kontrol tekniğidir. Hataların bulunması ve düzeltilmesi (Error detection veya Error Correction) şeklinde bir fonksiyon kastedilmemektedir)

  • Mutlaka bu kitabın bir benzerinin yapılamayacağı da iddia edilmelidir

Ki, Kur’ân da aynen bu şekilde yapılmıştır.  15:9  ve 17:88 ayetleri açık bir şekilde durumu gösterir. Bu mantık bağlamını anlamak bile olaydır. Kurmak ve çalıştırmak çok daha derin konudur. Sonuç olarak bugün ve gelecekte insalar tarafından Kur’ân’ın bir benzerinin yazılamamasının kiriptolojik olarak ortaya çıkarılması bu çalışmanın en temel konusudur.

Kur’ân’daki sayısal yapının matematik derinliğini küçük bir örnekle burada vurgulamakta gerekli. Matematiksel yapı hiçde kolay aşılacak gibi durmuyor, görmemizde fayda var.

Örnek olarak Mushaf fihristini ele alabiliriz. Mushaf Fisristindeki ayetler bir sayı kümesi oluştururlar. Bu sayı kümesinin dizilişinde bir olağanüstülük olduğunu geçmiş konularda göstermiş ve incelemiştik. Bu sayıların diziliş olasılığını göz önüne alırsak konunun ne kadar derin, büyük ve aşılamaz olduğunu anlayabilirz.

Sözünü ettiğimiz sayı kümesi 114 elemanlıdır.

Ayet sayıları = { 7 , 286 , 200 , 176 ,  . . .  , 4 , 5 , 6 }

Bu kümenin elemanlarının sayı değeri değişmeden, sadece dizilim sırasının kaç çeşit olabileceğini hesaplamak istediğimizde olay hemen ortaya çıkar. Bu sonucu almak için Permitasyon hesabını kullanmak gereklidir.

Permütasyon Nedir?

Matematikte permütasyon, bir sıra dizisidir. Bu dizi her sembolün bir ya da bir kaç kere tekrar edilmesi ile elde edilir. Eleman sayısı n olan bir rakamlar kümesinde r kadar eleman seçilerek elde edilebilecek permütasyon kombinasyon sayısını hesaplamak için;

P (n,r)=n!/(n-r)! formülünden yararlanılır.

Sayı kümesine formülü uygularsak;

P (114,114) = 114!/(114-114)!  =  114! / 0! = 114! / 1  =  1 x 2 x 3 x 4 x … x 112 x 113 x 114

Sonuç olarak:    2,5 x 10186   gibi astronomik bir sayı karşımıza çıkar.

Evrendeki hesaplanmış atom sayısının 1080 olduğunu düşünürsek, Kur’ân fihristindeki 114 sayıyının dizilme olasılığı bile bizim karşımıza aşılamayacak kadar büyük bir konu olarak çıkar.

Diğer bir noktadan, konunun başka açılardan görülmesi mümkün olabilir. Ha-Mim Grubu kodlama örneğini ele alalım. Kodlama detayı ayrıntısıyla yukarıda verildi. Bu ayet grubu kodlaması üzerinde yaptığım çalışmalar sonucunda, grup kodlamasının Kur’ân bütününe sıkı sıkıya bağlı olduğunu ve kodlama örneğinin tamamlanabilmesi için bütün kitabın baştan sona yazılıp tamamlanması gerektiğini gördüm. Kodlamalar lokal gibi gözükse de, bütüne çok karmaşık bağlantılarla ilişkilendirilmişlerdir, kodlamanın benzerini yapmak bütün yapıyı ortaya koymakla mümkün olabilecektir. Bu durum ise yine aşılamaz bir konu olarak önümüze çıkmaktadır.

Ek olarak, konuda ilginç bir mantık paradoksunun olduğunu da söylemek gerekiyor. Diyelim ki, teknolojimiz yeterli, aslında şimdiki teknoloji yeterli gibi duruyor, çok ileri yılları beklemeye gerek yok. Ve bir grup veya birisi bu teknolojiyi kullanarak bizim bu zamana kadar keşfettiğimiz kodlamalara benzer kodlar barındıran bir metin hazırladı ve getirdi. Ne olacak o zaman durum? Nasıl yorumlayacağız olayı?

Olay aslında çok basit, bence. Allah bunun önlemini almış zaten, olay mantıkla bağlanmış önceden.

Şöyle ki: Kodu çözen ve metni getiren taraf, getirdiği metnin Kur’ân’a benzer bir metin olduğunu iddia ettiğinde, Kur’ân’ın kodlanmış, hemde yüksek teknolojik bilgiyle kodlanmış olduğu kabul edilmiş olacak. Bu durumda kodlanmış metni getiren taraf kendileriyle çelişecektir, nasıl mı?

Eğer Kur’ân yüksek teknolojiyle kodlanmış ise, 1400 sene önce bunu insanlar yapamaz, kabul edilecektir. Dolayısıyla; Kur’ân’ın Allah Kelamı olduğu kabul edilecektir. Kur’ân beyanlarının doğru olduğu kabul edilecektir ve Kur’ân beyanına göre Allah sonsuz kudret sahibidir, onun yaptığı kodun kırılamaz olduğu kabul edilecektir. Yani kırdık dedikleri kodun aslında kırılamadığını kendileri mantık olarak kabul etmiş olacaklardır. Çünkü onlarda ulaşabildikleri bilgiyle bu sonuca vardıklarını iyi biliyor olacaklardır. Sonsuz kurdet ve bilgi sahibi olan Allah’ın bilgisine üstün gelemeyeceklerini hemen anlayacaklardır ve kabul edeceklerdir. Aynı Hz. Musa ile hünerlerini yarıştırmaya kalkan sihirbazlar gibi.  

Konuya örnek olarak, Kur’ân’da 20.Taha Suresi 57-76 ayetlerinde anlatılan, Firavun önünde hünerlerini Hz.Musa’nın asası ile yarıştıran sihirbazların durumu gösterilebilir. Gerçeği, gücü ve kudreti gören sihirbazlar hemen gerçeği kabul ederek, Allah’ı ve Peygamberini kabul etmişlerdir.

Sonuç olarak, bu durum bir paradoks’dur, yani bizim tarafımızdan çözülemeyecek bir çıkmazdır. Sınırlı bir bilgi ile olayı ele alan insanlar olarak, ne yaparsak yapalım, Allah’ın sonsuz bilgisine ve ilmine ulaşamayız. Dolayısıyla bu mantığı hiçbir zaman aşamayız ve kodu tam olarak çözemeyiz. Bu çok açık bir şekilde mantıkla bağlanmıştır.

Bu durumda; yeter ki benzer olduğunu iddia ettikleri bir metin getirsinler diyorum.

2 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*