
Medeniyetin, insanın aç karnını doyurmanın ötesinde bir şey olduğunu kabul ederek bir referans noktası belirleyip olaylara baktığımızda, tüm zamanların en önemli sorusu nedir dediğimizde “bir yaratıcının gerekli olup olmadığı” sorusunun karşımıza çıktığını görüyoruz. Bu soruya günümüzde bilimsel çalışmalar yeterince açık cevap vermiş durumdalar, bilimsel çalışmaların üstüne söylenecek çok fazla bir şeyin olduğunu düşünmüyorum. (Big Bang Teorisi, Hassas Ayar Delili, Akıllı Tasarım Delili, Entropi Yasası vs.)
Geçtiğimiz 1400 seneye odaklanırsak; bu süre içindeki tüm zamanların en önemli sorusu nedir dediğimizde, “Kur’an Allah kelamı mıdır?” sorusu olduğunu görüyoruz. İster iman etsin, ister inkâr etsin bütün insanlar için durumun değişmediğini, bir şekilde herkesin hayatında bu sorunun önemli bir yer tuttuğunu düşünüyorum.
Bu soru cevaplanırken çok büyük hatalar yapılıyor ve manipülasyonlar yapılıyor. Başlıklar halinde konuyu özetlemek isterim.
- Sorunun soruluş yapısı, niteliği hatalı! Soru yanlış soruluyor!
En başta sorunun kendisi, soruluş biçimi hatalı, soru yanlış soruluyor. Ya bilmeden ya da bilerek, fakat sorunun hatalı olduğu çok açık. Eğer ilk düğmeyi yanlış iliklerseniz sonrasında ne olacağını söylemeye gerek var mı?
Bence sorunun doğrusu budur. “Kur’an insan sözü müdür?” aynı sonuca çıkıyor diyenler olabilir, fakat inceleyiniz, araştırınız bu iki soru aynı nitelikte sorular değildir. Sorular arasındaki farkı anlamak için gayret gösteriniz, fark yok diyorsanız, bana katılmıyorsanız, sizi ikna etmek için bir çabamın olmayacağını söylemek isterim. Detayı ileride ele alırız. Şimdilik Kur’an’ın soruyu nasıl ele aldığına bakınız diyerek geçiyorum. (İlk soru mantık veya felsefenin alanıdır, ikinci soru ise bilimin konusudur. Müslüman olarak bunu bile fark etseniz yeterli olacak, bir işe yarayacaktır. Kur’an’ın Müslümanları nasıl yönlendirdiğini anlamış olacaksınız.)
Evet sorumuz “Kur’an insan sözü müdür?”.
- Soru yanlış bir bağlamda algılanıyor!
Soru cevaplanırken yapılan ilk ve en büyük hata, soruyu “Kur’an korunmuş mudur?” olarak algılamak ve bu merkezde cevaplamaya çalışmak oluyor. Şöyle deniyor “Hangi Kur’an?!!” Sanki birden fazla Kur’an varmış gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor.?!! Yani değiştirilmiş midir, Hz. Peygamber’den elimize aynı şekilde mi ulaştı? sorusuna kayan veya kaydırılan algı bizi çok farklı bir mecraya sürükler ve gerçek sorduğumuz sorunun cevabını bu mecralarda bulamayız, bocalayıp dururuz.
Bu yanlış algı 15. Hicr Suresi 9. ayette Kur’an’ın Allah tarafından korunacağı ifadesinin oluşturduğu bağlamın yanlış algılanmasından ve algıyı başka mecralara kaydırmak isteyenler tarafından kullanıldığını düşünüyorum. Müslüman zaten düşünme tembelliği içinde olduğu için bu manipülasyona çok kolay kapılmaktadır.
Şöyle fikir jimnastiği yaparak olayı anlamaya çalışalım:
Diyelim ki Kur’an insan tarafından yazıldı ve elimize de orijinal olarak, değiştirilmeden ulaştırıldı?!! Bütün tarihi detaylarını, süreçleri geçiyorum. Diyelim ki bu böyle oldu. Kitabın bizim elimize orijinal olarak ulaşması, o kitabın İnsan sözü olup olmadığının bir delili değildir, olamaz. Bize kitabın söylemlerinin dışında, başka bir delil gereklidir. Kitabın içindeki “Kur’an Allah tarafından korunacaktır” ifadesine dayanarak Kur’an’ın korunmuş olduğunu ifade etmek ve bunun sonucu olarak da Kur’an’ın insan sözü olamayacağını savunmak, yani kitabın içindeki ifadeyle kendisini doğrulamasına döngüsel akıl yürütme denir. Kabul edilmez.
- Soru cevaplanırken döngüsel akıl yürütmeye düşülmemelidir.
Bir başka döngüsel akıl yürütme ise Kur’an’ın insan sözü olmadığını Hz. Peygamber’in söylediğini iddia etmek ve ispatı bu bilgiye dayandırmaktır. Hz. Peygamber’in peygamber olduğunu ve getirdiği kitabın insan sözü olmadığını bu iki olgudan bağımsız olarak tespit etmek gereklidir. Aksi taktirde kendi söylemlerinin kendilerini doğrulaması ortaya çıkar ve döngüsel akıl yürütmeye düşülür. Kabul edilmez.
- Sorunun cevabı ile ilgili yaklaşımı, kullanılacak yöntemi bizatihi Kur’an öğretiyor.
Kur’an’ın konuya önerdiği çözüm, bizi çözüme ulaştıracak yöntem çok açık ve etkilidir. Tehaddi, yani meydan okuma ayetleri olarak bilinen aşağıdaki ayetlerde bu yöntemi Kur’an açık bir şekilde Müslümana öğretiyor, iddiayı sahiplenmesini ve dile getirmesini talep ediyor.
11. Hud Suresi 13. Ayet: Yoksa “onu kendi uydurdu” mu diyorlar? O halde sen de onlara de ki: “Haydi siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin. Allah’dan başka çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız” (bunu yaparsınız).
11. Hud Suresi 14. Ayet: Yok eğer bunun üzerine size cevap vermedilerse, artık bilin ki, bu Kur’ân ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir. O’ndan başka ilâh yoktur. Artık Müslüman oluyorsunuz, değil mi?
Ayette görüldüğü gibi, konu direkt olarak İnsan sözü iddiası (“onu kendi uydurdu” mu diyorlar?) olarak ele alınıyor ve Müslümanın vermesi gereken cevap, uygulanacak yöntem ortaya koyuluyor. Tartışılmıyor, karşı iddia hakir görülmüyor, tehdit edilmiyor, sadece eğer böyle düşünüyorsanız buyurun sizde uydurulmuş on benzer sure getirin deniyor ve karşı iddia sahiplerinin bu çağrıya cevap veremeyecekleri iddia ediliyor. Bu yaklaşım çok rasyonel, çok nesnel ve medeni bir yaklaşımdır. Büyük bir özgüveni barındırmaktadır. Meydan okumanın bizatihi Müslüman tarafından yapılması istenmektedir. Yani meydan okuma bir eylem barındırıyor ve bu süreci Müslümanın bizatihi kendisinin yönetmesi isteniyor. Bu sürecin ne olduğunun ne istendiğinin ve muhatabın kim olduğunun daha açık ortaya koyulması gerekiyor, zira gözden kaçan, fark edilemeyen önemli detaylar olduğunu görüyorum.
Ne istendiği çok açık, “onun (Kur’an) gibi uydurulmuş on sûre getirin” benzer on sure getirilmesi isteniyor ve ardından karşı taraftakilerin bu çağrıya cevap veremeyecekleri iddia ediliyor. Kur’an’ın başka ayetlerinde bu iddianın benzerini görmek mümkündür. Mesela aşağıdaki ayetlerde tek bir benzer surenin getirilmesinin talep edildiğini ve hiçbir zaman yapamayacaklarının iddia edildiğini görüyoruz,
2. Bakara Suresi 23. Ayet: Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimizden (Kur’ân’dan) şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah’tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz.
2. Bakara Suresi 24. Ayet: Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının.
10. Yunus Suresi 38. Ayet: “Onu o (peygamber) uydurdu” mu diyorlar? De ki; “Haydi siz de onun gibi bir sûre getirin ve Allah’dan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onu da yardıma çağırın. Eğer sözünüzde sadık iseniz (bunu yapın).
Ayrıca bir diğer ayette ise Kur’an’ın tamamının getirilmesinin talep edildiğini, insanlar tarafından, yanlarına insanlar dışında (mesela Yapay Zeka gibi) yardımcılar da alsalar, birbirlerine yardımcı da olsalar yine de benzerinin getirilemeyeceğinin iddia edildiğini görüyoruz.
17. İsra Suresi 88. Ayet: Ey Muhammed! De ki: “Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur’ân’ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir.”
Ne istendiğini anlamak burada bence çok büyük bir önem kazanıyor. Belli ki bir sure, on sure ve Kur’an bütünü birbirine bağlı bir yapıda, bir sureyi getirmek için girişimde bulunacakların karşısına, on sureyi de getirmek hatta bütün Kur’an’ı getirmek gibi bir durum çıkacak. Kur’an’da sureler arasında kademeli bir ilişki, bir bağlantı mı var sorusu önümüze çıkıyor? Detayı ileride ele alırız.
Evet, sonuçta ne istendiğini netleştirebiliyoruz, Kur’an’da kademeli bağlantıları olan bir yapı var ve bu yapının hiç değilse bir parçasını fakat, bütün ile uyumlu olması şartıyla getirilmesi gerektiğini anlıyoruz.
Peki, neyin istendiğini biraz daha somutlaştıralım: On benzer sureye odaklanalım. Getirilmesi istenen şey bir yazıdır. Orta büyüklükteki bir sureyi düşünürseniz, yaklaşık on sayfa yazı demektir. Bir sure olarak düşündüğünüzde sadece bir sayfa yazı, hatta daha kısa, üç ayet olan, yani üç satır yazı olan sureler de vardır. (103-Asr Suresi 3 ayettir. 108-Kevser Suresi 3 ayettir. 110-Nasr Suresi 3 ayettir.)
Üç satır yazı!!! tabi ki on sure ve bütün ile bağlantısını göz ardı etmemek lazım. Yani, siz bu bütünün değil tamamını, on hatta bir parçasını dahi getiremezsiniz deniyor. Fakat üç satır yazı, yani nasıl diyeceğimi şaşırıyorum!!! Gerçekten şaka gibi. İnsanın aklı duruyor, imkansız gibi. İddia o kadar büyük ki, izah etmekte zorlanıyorum.
Bana olayın en trajikomik gelen tarafı, böyle bir iddia var, muhalifler bu iddianın karşısında konuşabiliyorlar. İşte bu durum Müslümanların bugün konuya ne kadar uzak olduğunu ne kadar konudan bihaber olduğunu ne kadar aciz ve zavallı durumda olduklarının açık bir göstergesidir. Maalesef.
Eğer bu iddia Müslümanların dışında bir toplulukta olsaydı, gayri Müslim veya ateist, deist takımı hiç önemli değil, eğer ki bu iddia onların elinde olsaydı, şimdiye karşılarında bir tane konuşacak adam bırakmazlardı, parçalarlardı ortalığı. Bu noktada Müslümanların çok pasif ve bilgisiz kaldıkları çok açıktır.
Evet ne istendiğini üç aşağı beş yukarı netleştirdik. On sayfa yazı isteniyor diyelim. (Veya 3 satır yazı, bütüne bağlantısı dikkate alındığında fark eden bir şey olmuyor.)
Peki, muhatabı netleştirelim. Müslümanlar bizatihi çıkıp ortaya kimden isteyecekler bu on benzer surenin getirilmesini? Ayetlerde açıkça görüyoruz, “Onu o (peygamber) uydurdu” veya “onu kendi uydurdu”, yani Kur’an insan sözüdür iddiasında bulunanlar, muhatap ilk etapta bu şekilde anlaşılıyor. Fakat çok daha fazlası var. Muhatap bence çok ama çok daha geniş bir grup. Ayette bunu yine açık bir şekilde görmek mümkündür. Ayette “Allah’dan başka çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın.” deniyor ve bu ifade karşıdaki muhatap grubun durumunu bütünüyle değiştiriyor, çok daha büyük ve önemli bir kitle haline getiriyor. Ve bu durum iddiayı, meydan okumayı büyütmek açısından üstel nitelikte çarpan etkisi yapıyor. İddia zaten uçuk bir noktadaydı, muhatabın tanımlanması durumunda neredeyse kimsenin ağzına bile alamayacağı bir duruma geliyor. Bu yüzden konuyla ilgili bilgisi olmayan Müslüman alemi bu iddiayı doğru dürüst, yüksek ve gür bir sesle, yüksek bir özgüvenle maalesef dile getirememektedir.
Muhatabı netleştirmeye devam edelim;
Onu o uydurdu diyenler ve bu iddiada bulunan kişiler yanlarına Allah’tan başka kimi isterlerse alacaklar. Mesela kimi alacaklar? Bütün Üniversiteleri, bütün yazarları, edebiyatçıları, bütün matematikçileri, bütün bilgisayarcıları, bütün mühendisleri, bütün bilim adamlarını vs. Bu insanlar uzaya uydular yerleştirmişler, iletişim ve bilişim teknolojilerini geliştirmişler, atom altı parçacıkların kuantum seviyelerini ölçmeyi başarmışlar, kuantum teknolojilerini geliştirmişler, ışık hızında ilerleyen, yaklaşık olarak saniyede 300.000 km yol alan radyo sinyallerinin ortalama 20dk da ulaştığı, dünyadan ortalama 225 milyon km uzaklıktaki Mars gezegenine robot gönderip analizler yaptırmışlar ve sonuçlarını dünyaya ulaştırıp inceleyebilmişler, milyonlarca sayfa doküman hazırlamışlar, yaklaşık 130 milyon kitap yazmışlar, birçok edebi olarak sanat eserleri ortaya koymuşlar ve bunları ortak kullanabildikleri bir elektronik ortama taşımayı başarmışlar. Şimdilerde ise bu ortak olarak elektronik ortamda biriktirilen bütün bilgiyi kullanarak çeşitli çalışmalar yapabilen ve her geçen gün kendini geliştirebilen Yapay Zeka çalışmalarını geliştirmiş durumdalar ve bu oluşum istendiğinde en ünlü yazarların veya şairlerin tarzlarını kullanarak dünyada henüz hiç bir yerde yazılmamış yazıları, şiirleri kaleme alabiliyor, 10 binlerce blog’u aynı anda kendi başına yönetebiliyor ve siyasetten, felsefeye, tarihten, finansal konulu yazılara kadar bir çok konuda bloglar yazıyor, forumlarda tartışmalara katılabiliyor. İstediğiniz yazıyı verin benzerini iki dakikada yazabildiğini görüyoruz (ChatGPT). Yani karşımızda gerçekten son 200 yılda bunları başarmış bir topluluk ve geliştirdiği Yapay Zekası var. Ve bu iddia bu topluluğa benzer on sayfa yazı veya üç satır yazı getirin, benzerini getiremezsiniz diyor?!!
İddianın büyüklüğünü, muhatabın durumunu görebiliyor musunuz? İzahı mümkün değil. Her düşündüğümde derinden sarsılıyorum. Yani, iddia şöyle olsa, “Kızıl denizi yarın içinden insanlar geçsin” tamam makul, hemen çıkıp dillendireyim, yüksek sesle haykırayım. Veya şöyle, “haydi ölüleri diriltin” buna da tamam çok makul, hemen çıkayım her yerde, her platformda büyük bir özgüvenle bu iddiayı dile getireyim. Fakat Ya Rabbi, ben bu kitleye on sayfa benzer yazı getirmezsiniz nasıl diyeyim?!! Nasıl diye bilirim. Hadi dedim diyelim, adam getirdi on sayfa yazı, benzer olup olmadığını hangi yöntemle, nasıl ölçeceğim, daha elimde böyle benzerliği ölçebileceğim bir yöntemim dahi yok. Olsa bile adamlar neden benzer on sayfa yazı getiremesinler?!!
Kur’an yazısında insanın yapamayacağı şey NEDİR? NASIL görebiliriz?
Kur’an yazısının, getirilen başka bir yazı ile benzerliğini NASIL ölçebiliriz?
İşte benim çalışmalarım bu sorulara net bir bilimsel cevap üretmiştir.
Bu çalışma NEDEN ve NİÇİN sorularına cevap vermek için yapılmamıştır,
NASIL sorusuna cevap aramaktadır. Ve sorulan sorular çok açıktır.
Cevapları da çok açık ve bilimsel nitelikte verilmiştir .
Allah’a şükür şimdi her yerde, her platformda bu inanılmaz, dehşet iddiayı bu muhatap kitleye bütün gücümün yettiği kadar yüksel sesle ve sonsuz bir özgüvenle haykırıyorum. Bütün Müslümanlara duyurumdur, sizde konu hakkında bilgi sahibi olun ve Kur’an’ın size dediği “De ki” mesajının gereğini yerine getirmekte aciz kalmayın, boynunuz bükülmüş kalmasın. Kaldırın kafanızı ve dimdik Allah’ın mesajını, meydan okumasını seslendirin, Kur’an’ın sizden istediği gibi bu iddiaya sahip çıkın ve yüksek, gür bir sesle Kur’an insan sözüdür diyenlere karşı her yerde dillendirin, haykırın. Bana katılmak isterseniz, çalışmalarımı inceleyiniz.
Buradan Başlayın:
Soruların nitelik açısından detayları:
Hangisi Doğru Soru?
Hangi soru Kur’an yöntemini yansıtır? Sizce hangisi, sorulması gereken doğru sorudur?
- Kur’an Allah kelamı mıdır?
- Kur’an insan sözü müdür?
Şimdilerde fark ediyorum, geçmişe baktığımda Tehaddi ayetlerinin konusu olan, Kur’an-ı Kerim’in ilahi kaynaklı olduğunu kabul etmeyenlere karşı iddiayı biz Müslümanlar hep “Kur’an Allah kelamı mıdır?” sorusu olarak ele almış olduğumuzu ve bu soruyu hep böyle sorduğumuzu hatırlıyorum. Halbuki Kur’an bu soruyu bu şekilde ele almıyor, sormuyor?!! Çok ilginç, Kur’an bu soruyu “Kur’an insan sözü müdür?” diye ele alıyor, soruyor. Arada ne kadar büyük bir fark var şimdi daha iyi anlıyorum. Müslümanların bugün içine düştükleri dipsiz karanlık kuyunun fark edilmesine vesile olabilir. Yani Kur’an öğretisi veya yöntemi ile Müslümanların anladığı veya benimsediği yöntemin ne kadar farklı olduğunu çok açık gösteriyor bence.
“Kur’an Allah kelamı mıdır?” sorusu mantık veya felsefenin alanıdır, bu disiplinler çerçevesinde ele alınabilir ve cevaplanabilir. Bu noktada ulaşacağımız cevap nesnel nitelikte değil, öznel nitelikte olacaktır ve kişiyi bağlayıcı bir nitelik taşıyamayacaktır. İsteyen kabul edecek, dileyen kabul etmeyecektir.
“Kur’an insan sözü müdür?” sorusu ise bilimin konusudur. Bilimsel yöntemler ile incelenebilir, yani gözlem ve ölçüm ile bir cevaba ulaşılabilir. Ve bu cevap nesnel nitelikte olacaktır. Kişileri bağlayıcı, inkar edilemez nitelikte olacaktır. İnkar edenler, sadece ideolojik yaklaşımlarından veya kibirlerinden inkar edeceklerdir. Davranışları rasyonel olmayacak, bilimselliğin dışında kalacaklardır.
Kur’an bu soruyu “Kur’an insan sözü müdür?” olarak ele alır.
10. Yunus Suresi 38. Ayet: “Onu o (peygamber) uydurdu” mu diyorlar? De ki; “Haydi siz de onun gibi bir sûre getirin ve Allah’dan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onu da yardıma çağırın. Eğer sözünüzde sadık iseniz (bunu yapın).
11. Hud Suresi 13. Ayet: Yoksa “onu kendi uydurdu” mu diyorlar? O halde sen de onlara de ki: “Haydi siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin. Allah’dan başka çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız” (bunu yaparsınız).
Kur’an’da konu ele alırken, tartışılmıyor, karşı iddia hakir görülmüyor, tehdit edilmiyor, sadece eğer böyle düşünüyorsanız buyurun sizde uydurulmuş benzer sure getirin deniyor. Bu yaklaşım çok rasyonel, çok nesnel ve medeni bir yaklaşımdır. Büyük bir özgüveni barındırmaktadır. Kur’an bu ayetlerde “De ki” ifadesini kullanarak Müslümana bu yöntemi kullanmasını öğretmektedir, öğütlemektedir.
Kur’an’ın insan sözü olup olmadığı bilimsel olarak ispatlanabilir, fakat Allah kelamı olup olmadığı bilimsel olarak ispatlanamaz. Kur’an’ın Allah kelamı olduğu mantıksal bir çıkarım olarak bilinebilir. Dolayısıyla konu şu örnekteki noktaya gelir. İnsanları kanunla kırmızı ışıkta durmaya zorlayabilirsiniz, fakat kanunla mantıklı olmaya zorlayamazsınız.
Sonuç olarak; İslam dini bir ahlak öğretisidir, ahlak ilkesi önerir, öğütler. Dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin.
Müslüman olarak bunu bile fark etsek yeterli olacak, bir işe yarayacak, bu konuda Kur’an’ın Müslümanları nasıl yönlendirdiğini anlamış olacağız.
Daha geniş topluluklara ulaşmasını dilerim
İnşallah, Hamid kardeşim.
Katkıların büyük.
Üniversitede konuyla ilgilenmek isteyenler olabilir, yardımcı olmak isterim.
Selam ve Saygılar.